Kazdağlı: Filistin devletinin kurulmasından başka yol kalmadı / Al Ain Türkçe Özel

İsrail-Filistin çatışması dünyanın ana gündemi. Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı’ya göre bölgede normalleşme için Filistin devletinin kurulmasından başka yol kalmadı.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail ve Filistin arasında yaşanan çatışmaların çözümünün bağımsız ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletiyle mümkün olabileceğini belirtti.
Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını ahlaki temelden yoksun bulduğunu ve İsrail'in bu tür eylemlerle "örgüt gibi muamele görmeye" başlayabileceğini ifade etti. Ayrıca, uluslararası toplumu ve kuruluşları, Filistin halkını yalnız bırakmamaları konusunda eleştirdi. Türkiye'nin arabuluculuk ve 'adaletli hakemlik' dahil bölgede aktif bir rol oynamaya hazır olduğunu söyledi. Erdoğan’ın açıklamalarını Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı ile konuştuk.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın çözümünün "1967 sınırlarında ve coğrafi bütünlüğe sahip, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti" kurulmasıyla mümkün olabileceğini belirtiyor. Bu bağlamda, Erdoğan'ın bu önerisi uluslararası arenada ne kadar gerçekçi ve kabul görebilir? Hangi faktörler bu önerinin gerçekleşme olasılığını artırabilir ya da azaltabilir?
Bu öneri son derece yerinde bir öneridir ve gerçekçidir. Ben pek çok yorumcunun aksine, bu çatışmanın, bu savaşın Filistin devletinin kurulmasını daha da hızlandıracağını düşünüyorum. Çünkü Hamas’ın saldırısı ile, İsrail’in o dokunulmaz, her şeyi önceden bilen, derin istihbarata sahip anlayışı bozuldu. İsrail’in karizması çizildi.
Bir şey daha ortaya çıktı: Bu savaaş gösterdi ki Filistin devleti kurulmadan bölgede normalleşme mümkün değil.
Bir başka gerekçe de şu: İsrail bugünkü haliyle Netanyahu’nun yönettiği haliyle batının ihtiyaçlarını karşılayan bir devlet olmkatan çıktı. ABD ve Avrupa için İsrail devlet itaşınamaz bir yük olmaya başladı. O yüzden de artık çatışmaları sonlandıracak yolun Filistin’le eşit müzakere olduğu aşikar.
Kaldı ki pek çok kişi farkında değil. Tel Aviv dünyada tektnoloji ekosistemi sıralamasında 5. sıradyadı. Burada ianılmaz bir teknoloji yatırımı gerçekleşiyordu. İsrail işgücünün yützde 14’ü teknolojiye dayanıyor. Sektörün ekonomik büyüklüğü 235 milyar dolar. 2021 yılında 26 milyar dolar yatırım aldı. 2022’de 16’ya düştü. 2023’te 5 milyara düştü. Bu düşüşün sebebi İsrail’deki kutuplaşmaydı. Şimdiki çatışma buna büyük bir darbe daha indiriyor. Yeni askere alınaacak gençlerin büyük çoğunluğu bu sektörde çalışıyor. İntel yeni bir çip fabrikası kuracaktı bu iptal oldu. 15-16 ekimde dünyanın en büyük yapay zeka ve çip üreticilerinin toplantısı vardı. Bu da iptal oldu. Şu anda teknoloji firmaları İsrail’den uzaklaşıyor. İsrail için bu çok daha büyük bir darbe. Hem kendi çıkarları, hem ekonomisinin çıkarları, hem teknolojinin çıkarları nedeniyle savaşı sürdüremez, barışı kabul edecek. Bu da Ancak Cumhurbaşkanı Erdoığan’ın da dile getirdiği şartların kabul edilmesiyle mümkün olabilir.
Bu teklifin dünya kamuoyu tarafından da kabul edilme ihtimalini yüksek görüyorum. İsrail eninde sonunda bu teklifi kabul etmek zorunda kalacak. ABD ve Avrupa dışındaki tüm ülkeler açıktan Filistin devletinin kurulmasını destekliyor.
Erdoğan'ın "Gazze'ye yönelik orantısız ve her türlü ahlaki temelden yoksun saldırıları dünya kamuoyu nezdinde İsrail'i hiç beklemediği ve istemeyen bir konuma itebilir. İsrail devlet gibi değil örgüt gibi davranırsa, sonunda örgüt gibi muamele görmeye başlayacağını unutmamalıdır." ifadaleri, Türkiye'nin İsrail'e karşı nasıl bir politika izleyeceği konusunda ne gibi ipuçları vermektedir? Bu tür açıklamalar, Türkiye ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri nasıl etkileyebilir?
Ben öteden beri bir kriz yaşandığında devletlerin ilişkilerini bozmaması gerektiğine inanıyorum. Tam tersi diplomasi böyle zamanlarda daha çok ihtiyaç duyuluyor. Türkiye de sorun olduğunda ihtiyaç duyulan ülkelerden biri. Filistin’in derdini en iyi anlatacak ülke Türkiye. Dolayısıyla Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini koparması yanlış olur. Erdoğan’ın hem eleştirip hem ilişkiyi sürdürme politikası yerinde...
Türkiye bu politikasını ısrarlı bir şekilde sürdürmeli. Zaten diplomasiyi sürdürüyor. Erdoğan Arap ülkelerini, İslam ülkelerini, Birleşmiş Milletler’i hatta Avrupa ülkelerini toplantıya çağırmalı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, müzakere geleneğinden gelen bir kişi. Bu Türkiye için bir şans. Hem açık alanda yürütülen hem de kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelrle Türkiye sadece arabuluculuk değil aynı zamanda Filistin devletinin kurulmasına da aracılık edebilir ve etmelidir.
Gazze’ye yardım için de Filistin’le beraber olmak için de İsrail’le ilişkilerin sürmesi şart. Hatta Türkiye bir kararla hem Tel Aviv hem Kudüs’te diplomatik misyonlarını güçlendirmeli, sayıyı artırmalıdır.
Erdoğan'ın açıklamalarında, Türkiye'nin bölgede "arabuluculuk ve 'adaletli hakemlik' dahil üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazırız" ifadesini kullandı. Türkiye'nin bu potansiyel rolü, bölgesel ve uluslararası güç dengelerini nasıl etkileyebilir? Türkiye'nin arabuluculuk kapasitesi ve etkinliği bu tür bir krizde ne ölçüde mümkündür?
Türkiye bölgede güçlü ve tarihi geçmişi en muhkem olan ülkelerden. Dolayısıyla bir ağırlığı var. Her ülkeyle görüşebilir durumda. Bunları kullanarak çok hızlı bir şekilde arabuluculuk misyonunu yürütmeli ve bir sonuca varmalı.
Bu bölgeye inanılmaz bir rahatlama sağlayacaktır. Bütün Arap ve İslam ülkeleri sorunun çözümünü istiyor, bağımsız Filistin devletinin kurulmasından yana. Avrupadaki eğilim de bu yönde. Henüz karar olarak ortaya çıkmasa da eğilim bu şekilde. Esasen İsrail iç kamuoyunda da bu fikir bir karşılık görüyor. Türkiye arabuluculuk ve adaletli hakemliği bu noktadan devam ettirmeli. Avrupa ve ABD nezdindeki girişimlerini artırmalı. Avrupa ve ABD’nin bu fikre ikna edilmesi Türkiye’nin üzerine düşen bir görevdir.
Sadece bu değil Türkiye İsrail diasporasıyla da temasa geçmeli onların da bu konuda rızasını üretmelidir.
Devlet dışı aktörler de bu konuda devreye girebilir. Üniversiteler, iş dünyası bu konuda kendi muhataplarıyla konuyu tartışıp barış iklimi oluşmasına katkı sağlayabilir.