İYİ Partili Dervişoğlu: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin veda bütçesini görüşüyoruz
İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'ndaki bütçe görüşmelerinde iktidara tepki göstererek “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin veda bütçesini görüşüyoruz" dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, 2021 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi ve 2023 Yılı Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde söz alan İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu “Bugün Yüce Meclis’in çatısı altında, Cumhuriyet’in 100. yıl bütçesini aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin veda bütçesini görüşüyoruz" dedi.
İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) gerçekleştirilen ve 12 gün boyunca kesintisiz sürecek bütçe görüşmelerinde açıklamalarda bulundu. İYİ Partili Müsavat Dervişoğlu, "Vergi 85 milyondan toplanıp, refah yandaşa dağıtıldı. Sizin bütçenizin tercihi millet değil yandaşlar ve faiz lobileridir. Faiz lobilerini ihya ediyorsunuz. İktidar döneminiz sadece yapılacak ilk seçime kadar devam edecek" diye konuştu.
İYİ Parti Grubu adına söz alan Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, şunları söyledi:
“CUMHURİYETİN 100. YIL BÜTÇESİNİ AYNI ZAMANDA ADALET VE KALKINMA PARTİSİ’NİN VEDA BÜTÇESİNİ GÖRÜŞÜYORUZ”
“Bugün Yüce Meclis’in çatısı altında, Cumhuriyet’in 100. yıl bütçesini aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin veda bütçesini görüşüyoruz. Yasama erkinin millete karşı en temel görevlerinden biri, vatandaştan tarh edilen verginin nereye sarf edildiğini ve edileceğini denetleme hususudur. Ancak, tek adam rejiminin anayasal çerçevesi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Meclisimizin bütçe yapma yetkisi fiilen elinden alınmıştır. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminden önce, Bir sonraki yılın bütçeleri toplumu heyecanlandırırdı. Çünkü millet, bütçenin sorunlarına çözüm getirmesini ümit ederdi. Millet haklı olarak; yeni bütçe ile gelirinin artmasını, menfaatinin korunmasını beklerdi.
Ancak Yürütme erkinin ‘Kabile Reisi’ yetkileriyle donatıldığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütçe teklifi, içeriğinin ve akıbetinin hiç kimse tarafından merak edilmediği bir sıradan ritüele dönüşmüştür. Vatandaşlarımız 2023 bütçesini neden merak etsinler? Üstün müessesenin üstün iradesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2023 bütçe teklifini kabul etmezse ne olacak hükümet düşecek mi? Hayır bütçe tekraren düzenlenerek Meclis’in onayına sunulacak mı? Hayır. Açıkça görülmektedir ki; bu ucube siyasal sistem Gazi Meclis’in iradesinin hilafınadır. Bu düzende bütçe yapma yetkisi Gazi Meclis’ten alınmış, yeniden değerleme nispetinde iktidara verilmiş bir yetkidir. Herkes şunu bilsin ki, İstiklal mücadelesinde muzaffer olmuş, devleti kurmuş bu Gazi Meclis siyasi iktidarın noteri değildir.
“CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ, EGEMENLİĞİN ŞAHSİLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE KURGULANMIŞTIR”
İçeride ve dışarıda Türkiye’yi çevrelemiş siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunları derinleştiren temel problem, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kendisidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; egemenliğin şahsileştirilmesi üzerine kurgulanmıştır. 5 bin yıllık Türk devlet geleneğinden süzülüp gelen, tarih yapıcı bir milletin istiklal ve egemenlik mücadelesinin eseri olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kişinin aklına, ideallerine ve heveslerine terk edilemez. Devlet dediğimiz mekanizma 3 temel erkten oluşur. Yasama, yürütme ve yargı. Yasama; kanun ihdas eder. Yürütme; kanunları icra eder. Yargı; yasamanın çıkardığı ve yürütmenin icra ettiği yasaların anayasaya uygun olup olmadığını denetler. Bir devletin demokratik hukuk devleti olabilmesi için olmazsa olmaz şart ise bu güçler arasındaki denge ve denetleme mekanizmalarının tam ve kâmil olarak işlemesidir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki temel problem ise şudur: Bu ucube sistemde kararnameler ile yasama etkisizleştirilmiş, atama yetkileri ile yargı bağımlı hale getirilmiş, Yürütmedeki tüm siyasi güç tek bir kişinin iradesine terk edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde devlet idaresinde yasama, yürütme, yargı ortadan kalkmış yerini Recep Tayyip Erdoğan almıştır. 20 yıl önce 3 Y’yi yani yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları yok etmek için geldiniz. Başka bir 3Y’yi yani yasama, yürütme ve yargıyı yok edip gidiyorsunuz. Yasama Recep Bey, yürütme Tayyip Bey, yargı da Sayın Erdoğan oldu. Ülkenin kaderinin, bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştığı, hürriyet yerine, istibdattın hüküm sürdüğü, beytülmalin yağmalandığı, millete ait zenginliklerin ve refahın yandaşlara pay edildiği bu haramzade düzen payidar olamaz. Çünkü; o devir bundan tam bir asır önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır. Cumhuriyet’in fikri hür vicdanı hür evlatları olarak bu çarpık düzenin kalıntılarını temizlemek de bize düşer.
“DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARI TEK BİR KİŞİYE BAĞLIYKEN ELBETTE O ÜLKEDE ADALET OLMAZ”
Türkiye her alanda olduğu gibi yargı ve adalet sisteminde de büyük bir erozyona maruz bırakılmıştır. Yargı kararları, siyasetin tasallutu altında gündelik siyasi hesapların bir parçası haline getirilmiş, muhalefeti ilzam ettirmek için adeta bir sopa olarak kullanılmak istenmiştir. Ülkeyi yöneten iktidarın en temel görevi vatandaşlarımızın hukukunu muhafaza etmek olmalıyken, maalesef Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile hukuk iktidarı muhafaza eder hale gelmiştir. Devletin bütün kurumları tek bir kişiye bağlıyken elbette o ülkede adalet olmaz, o ülkede demokrasi olmaz. Çünkü adalet ve demokrasi kavramları tek adam rejimiyle bağdaşmaz.
Bir partinin genel başkanı Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini tayin ediyorsa orada yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Bir cumhurbaşkanı düşünün ki bir taraftan genel başkan sıfatıyla siyasi parti propagandası yapsın öte taraftan dönsün kendisini denetlemekle mükellef olan yargı kurumunun mensuplarını atasın. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki bir taraftan genel başkan sıfatıyla il başkanları atasın, öte taraftan dönsün cumhurbaşkanı sıfatıyla aynı illere vali atasın. Bir cumhurbaşkanı düşünün ki bir taraftan genel başkanı olduğu partisinin yönetici kademelerini öte taraftan devletin üst düzey bürokratlarını üniversite rektörlerini atasın. İşte bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde devlet ile hükümetin, bürokrasi ile iktidar temsilcilerinin dolayısıyla da kolektif çıkarlar ile zümre menfaatlerinin birbirine karışmasının sebebi budur.
“BU İKTİDARA NASIL GELDİYSENİZ YAPILACAK İLK SEÇİMLE BİRLİKTE O ŞEKİLDE GİDECEKSİNİZ”
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin iktidara yaptığı en büyük kötülük de aslında budur. Bu üzülerek söylüyorum kendini devlet zannetme hezeyanıdır. Aklınızdan çıkarmayın siz devlet değilsiniz. Siz milli iradenin tevdi ettiği müddette ve nispette kamu görevi ifa eden kişilersiniz. İktidarlar gelir gider ama devlet ebet müddettir, daimdir. 3 Kasım 2002’de bu iktidara nasıl geldiyseniz yapılacak ilk seçimle birlikte o şekilde iktidardan gideceksiniz. İlelebet payidar olacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile, ilk seçimden varlığı sona erecek siyasi iktidarınızı mukayese etme saçmalığından vazgeçeniz. Türkiye’yi belirli bir zümrenin uhdesindeki parti devleti eksenine taşıma hevesinizden vazgeçiniz.
Adalet ‘mülkün’ yani devletin ve düzenin temelidir. Bir devlet, vatandaşları arasındaki hakkaniyeti sağlayamıyorsa belirli bir siyasal zümrenin ya da grubun tarafı haline gelmişse ve artık objektifliğini kaybetmişse Allah muhafaza devlet olma vasfını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bugün parti devleti oluşturma hevesinizin Türkiye’ye yaşattığı devlet krizi sonucunda kamu bürokrasisi de enfekte edilmiştir. Partili Cumhurbaşkanlığı akla, bilgiye, liyakate dayalı bürokrasinin sonu partizan bürokrasinin de başlangıcı olmuştur.
Liyakat ve gayret yerine sadakat ve itaati ödüllendiren bu ucube düzende en stratejik kamu kurumları dahi siyasi iktidarın propaganda ve finans aparatı haline getirilmiştir. Sermaye piyasası kapsamındaki işlemlerin mevzuata uyumundan sorumlu olan SPK'yı spekülasyona, doğru veri ve bilgilerin üretilmesinden sorumlu olan TÜİK'i manipülasyona iten işte bu ucube düzendir.
“İSTİŞAREYİ, UZLAŞMAYI DEĞİL, İTAATİ TERCİH ETTİNİZ”
Geçtiğimiz yıl bütçe teklifi görüşmelerinde sizi uyardık, bizi dinlemediniz. İstişareyi, uzlaşmayı değil, itaati tercih ettiniz. Sonuç: Yaptığınız 2022 bütçesinin ömrü 6 ay dahi sürmedi, ek bütçe getirmek zorunda kaldınız. Peki ek bütçe için iktidar tarafından belirtilen sebep ne? Türkiye’deki yüksek enflasyon artışı… Biliyoruz ki hesap kitap yapmayı unuttunuz. Biliyoruz ki devlet yönetme ehliyetinizi kaybettiniz. Hiç olmazsa izan ve idrak hasletlerinizi muhafaza etseydiniz. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diyerek yüksek döviz kuru ve yüksek enflasyonla milleti nefes alamayacak noktaya getiren iktidar ek bütçe kanuna gerekçe yazarken geçmişte söylediklerini unutarak ‘Enflasyon sebep tutmayan bütçe sonuçtur’ diyor. Siz ne yaptığınızın ne söylediğinizin farkında mısınız Allah aşkına? Sebebi olduğu krizlerin bahanelerine sığınanlar iktidar olsalar da muktedir olamazlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni belki idare ederler ama yönetemezler. Siz saray bürokrasisinin noteri değilsiniz, devleti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şerefli üyelerisiniz ve buna göre hareket etmek mesuliyetinde ve mecburiyetindesiniz.
“SİZİN BÜTÇENİZİN TERCİHİ MİLLET DEĞİL; YANDAŞ VE FAİZ LOBİLERİDİR”
Bütçe her şeyden önce bir iktidarın ekonomik tercihlerini gösterir. Sizin bütçenizin tercihi millet değil; yandaş ve faiz lobileridir. Ek bütçe ile faiz ödemesini 240 milyar liradan 300 milyar liraya çıkardınız. Neden? Faiz lobilerini daha da ihya edebilmek için. Son bütçenizde de aynı aymazlık içindesiniz. Veda bütçenizdeki faiz harcamaları tam 565 milyar lira. Geçen yıl bütçe açığı ne kadardı? 278 milyar lira. Bu yıl ne kadar; 660 milyar lira. Siz aziz milletimize bu bütçeyle aslında şunu söylüyorsunuz: ‘İktidarımızdaki kötü günler geride kaldı, şimdi önümüzde daha kötü günler var.’ Yapılacak ilk seçime kadar sürecek iktidarınız döneminde neyle karşılayacaksınız bu bütçe açığını? Tabi ki yeni borçlanmayla. Daha fazla borçlanma daha fazla faiz demektir. Meclis Genel Kurulu’na getirdiğiniz şu bütçeye bir bakın, içinde derde derman yok. İstikbale dair bir umut yok, insanımıza vadedilen bir gelecek yok. Bu bütçede arz yönlü politikalar yok, üretim artışına yönelik adımlar yok, yapısal reformlar yok.
İYİ Parti olarak milletimizin sorunlarına çare olacak ve çözüm içerecek 26 önerge verdik. Hepsini elbirliği ile reddettiniz. Milleti yokluğa ve yoksunluğa mahkum ettiniz. Geçen yılki konuşmamda, bu bütçe sahipsizdir. Bu bütçe yetim ve öksüzdür demiş, nerede bu bütçenin sahibi diye sormuştum. Bu yüce Meclis’in muhatabının Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisi olduğuna işaret etmiştim. Sayın Fuat Oktay da oturduğu yerden, ‘bütçenin sahibi burada’ diye cevap vermişti. Anlaşılan o dur ki; bu bütçenin sahibi geçen yıl olduğu gibi bu yılda, kıymeti kalemin ucundaki mürekkepten menkul atanmış bürokratlar, kefili de Recep Tayyip Erdoğan’dır. O zaman bu bütçe Sayın Fuat Oktay’a veda, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a elveda bütçesi olarak tarihe geçecektir.
“DOLARIN TÜRK LİRASI KARŞISINDA KAZANDIĞI DEĞER SAYENİZDE 4 YILDA YÜZDE 400”
Siyasal bir perspektiften baktığımızda Partili Cumhurbaşkanlığı sürecinin, kararnameler yoluyla Meclis’in yasama yetkilerinin etkisizleştirilmesiyle sonuçlandığını görüyoruz. Bu sistemde ‘partili’ olanın yalnızca cumhurbaşkanı değil bürokrasiden yüksek yargı mensuplarına kadar bütün bir devlet müessesesini kapsadığını anlıyoruz. Ekonomik bir perspektiften baktığımızda ise tek adam rejiminin tüm siyasi ve içtimai hezeyanlarıyla birlikte bu millete büyük ekonomik bedeller ödettiğini ödetmeye de devam ettiğini hep birlikte yaşayarak müşahede ediyoruz. ‘Türkiye’yi uçuracak’ vaatleriyle getirdiğiniz bu ucube siyasal düzene geçmeden evvel bu ülkede dolar kuru 4,60 bandındaydı, bugün memleketi getirdiğiniz noktada ise 18,60 doların Türk lirası karşısında kazandığı değer sayenizde 4 yılda yüzde 400.
‘Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile hızlı karar alacağız etkin yönetim olacak’ demiştiniz. Gerçekten de kararları o kadar hızlı aldınız ki muhakeme, istişare ve uzlaşıyı yani bizatihi demokrasiyi yok saydınız. Tek bir kişinin iki dudağının arasına sıkışmış kararların bedeli 4 yılda bütçe açığı beklentisini 65 milyar liradan tam 659 milyar liraya getirdi. Yanlış duymadınız bütçe açığı beklentisi 4 yılda 10 kat arttı. O gün cari açık 27 milyar dolardı, bugün 255 milyar dolar. O gün işsiz sayısı 3 milyon 315 bin iken bugün 7 buçuk milyon. O gün mazot 5,65 liraydı, bugün 24 lira. O gün faize 73 milyar harcıyorduk bugün 565 milyar lira. O gün her bir vatandaşımızın 890 lira faiz yükü vardı, bugün 6 bin 700 lira. Ziya Paşa’nın güzel bir sözü vardır: ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.’ Hesap ortada, muhasebe ortada. Milletimize verdiğiniz sözlerle eylemleriniz, eylemlerinizle elde ettiğiniz neticelerin arasındaki çelişki ortada.
“KUSURA BAKMAYIN AMA SİZE AYRILAN SÜRENİN ARTIK SONUNA GELDİK”
20 yıldır Türkiye’yi tek başınıza yönettiniz. 20 yıllık iktidarınızda 2 trilyon 504 milyar dolar vergi topladınız. 131 milyar dolar borç kullandınız. 63 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız. Kendinizden önceki 57 hükümetin 79 yılda harcadığı paranın dört katını 20 yılda harcadınız. Son 20 yılda, hiçbir hükümete nasip olmayan kaynakları ve zamanı kullandınız. Kusura bakmayın ama size ayrılan sürenin artık sonuna geldik. Türkiye’yi dünyanın ilk 20 ekonomi liginden düşürdünüz. Türk milletini enflasyon ve kredi yükü altında ezdirdiniz. Türk lirasını tarihin en değersiz seviyesine getirdiniz.
Şimdi çıkmış devlet imkanlarını pervasızca kullanarak partinizin ‘yüz yıl’ propagandasını yapıyorsunuz. 20 yıllık iktidarınızın muhasebesini şöyle bir yapın, Türkiye’nin ‘Gelecek Yüz Yıl’ında’ olmayacağınızı göreceksiniz. Cumhuriyet’in birikimlerini, kamu mallarını haraç mezat sattınız. Hem de Türkiye'nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, limanlarını, enerji üretim tesislerini, telekomünikasyon ağını, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekelerini sattınız. Cumhuriyet’in tüm bu kazanımlarını pervasızca satmanıza rağmen iktidarınızın son kertesinde Türkiye’ye bıraktığınız dış borç yükü 500 milyar dolara yaklaştı. Cari açık ise 255 milyar dolar.
“SİZ BU MİLLETE NİMET DEĞİL KÜLFET OLMUŞSUNUZ”
Türkiye’yi bu ekonomik çöküşe mahkûm eden bir iktidar olarak Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamaya yüzünüz var mı? Siz bu millete nimet değil külfet olmuşsunuz. Gerçekleri göremeyecek kadar kör olmuşsunuz haberiniz yok. Siz sadece geriye enkaz bırakmıyorsunuz enkaz olmuş gidiyorsunuz haberiniz yok. İktidarında kamuya ait en stratejik ve önemli üretim tesislerini satanlar şimdi çıkmış utanmadan sıkılmadan seçimden önce ‘Ucuz bakkal açacağız’ diyorlar. Şu soruyu size yürekten soruyorum ben eleştirirken utanıyorum, siz vaat ederken utanmıyor musunuz? 100'üncü yılda yüzünüz var mı demiştim ya yüzünüz yok çünkü bu millete verdiğiniz sözlerin hiçbirini tutamadınız. ‘2023'te Türkiye'yi en büyük 10 ekonomi arasına sokacağız’ diyerek milletimize söz vermiştiniz. 1990 yılında en büyük 20 ekonomi arasına giren Türkiye'yi 22. sıraya düşürdünüz. Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında girdiği tek liste ülkem adına üzülerek ve hayıflanarak söylüyorum; kara para aklayanların bulunduğu gri liste olmuştur. Türkiye'yi düşürdüğünüz duruma bakın memleketimize bunu da yaşattınız yazıklar olsun.
“İKTİDARINIZIN 20 YILLIK HİKAYESİ SONA ERERKEN TÜRKİYE’Yİ TAŞIDIĞINIZ TEK ZİRVE İŞTE BUDUR O DA SEFALETİN ZİRVESİDİR”
‘Kişi başına düşen milli gelir 25 bin dolara çıkaracağız’ dediniz, 10 bin doların dahi altında kaldı. ‘2 trilyon olacak’ dediğiniz milli gelir ise 1 trilyon doları dahi göremedi. Yüzde 5 olarak belirlediğiniz işsizlik hedefi yüzde 10'un üzerinde. Gerçeklerle bağını koparmış olan TÜİK'in rakamlarına göre enflasyon yüzde 85. Enflasyon ile işsizliğin toplamından oluşan Dünya Sefalet Endeksi ortada. Ülkem ve milletim adına üzülerek söylüyorum; 20 yıllık iktidarınızın sonunda, Türkiye, Arjantin’i geride bırakarak sefalet endeksinde 156 ülke arasında birinci oldu. İktidarınızın 20 yıllık hikayesi sona ererken Türkiye’yi taşıdığınız tek zirve işte budur o da sefaletin zirvesidir.
Şimdi geldiğimiz noktada, seçim sathına yaklaşırken bu hileli zarlarla son bir oyun oynamanın peşindesiniz. Devletin tüm imkanlarını iktidar partisi için kullanan istatistikleri rakamları manipüle eden troller ve yandaş kalemlerle tahkim edilen, adeta kurduğunuz kumar masasında milletin aklıyla alay eden ucuz bir propaganda oyununu sahneliyorsunuz. 20 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz, sanki yarın teslim alacakmış gibi vaatlerde bulunuyorsunuz. İktidarınızın raf ömrü tükendi ama başarısızlığınızın bahaneleri tükenmedi.
“DEVLET MAZERETLE VE ACZİYETLE YÖNETİLEMEZ”
Bırakın şu; ‘Dış güçlerin karanlık planları’, ‘Lobilerin sinsi kumpasları’ gibi mazeretlere sığınmayı. Dış güçlerin kuvveti, içerideki iktidarın acziyetinden gelir. Devlet mazeretle ve acziyetle yönetilemez. Eğer dış güçler Türkiye’yi yönetseydi, ne yaparlardı? Karanlık Lobiler Türkiye’de idareyi ele geçirseydi bu memleketin hali ne olurdu? Dış güçler ve karanlık lobiler Türkiye’yi yönetseydi; Türk lirasının değerini düşürmek ve ekonomimizi çökertmek için inatla akıl dışı ekonomi politikaları uygulardı.
Dış güçler Türkiye’yi yönetiyor olsaydı; Milletimizin alım gücünü azaltmak ve vatandaşlarımızı yoksulluğa, yoksunluğa mahkum etmek için elinden geleni yapardı. Dış güçler Türkiye’yi yönetiyor olsaydı memleketteki emek değerini ucuzlatır, neyimiz var neyimiz yok yabancılara peşkeş çekerdi değil mi? Türkiye’yi çevre ülkelerin ucuz AVM'si haline getirirdi değil mi? Dış güçler Türkiye’yi yönetiyor olsaydı, Cumhuriyetin bütün birikimlerini ya satar ya da Varlık Fonu üzerinden uluslararası piyasalara teminat göstererek borçlanır, Türkiye’nin yalnızca bugününü değil geleceğini de çalardı değil mi? Dış güçler Türkiye’yi yönetseydi, bilinçli olarak doları patlatmadan önce dolar cinsinden borçlanırdı değil mi?
Dış güçler Türkiye’yi yönetseydi 565 milyar lira faiz öder, 100 milyar lirayı yandaş sermayelere aktarır Türk milletinin kamu kaynaklarını sömürürdü değil mi? Vergiyi 85 milyondan toplayıp, refahı 5 yandaşa dağıtırdı değil mi? Dış güçler Türkiye’yi yönetseydi, ülkenin kendi kendine yetememesi için tarım alanlarını imara açardı değil mi? Mesela samanı, buğdayı, tohumu ithal ederdi, şeker fabrikalarını satardı. Tank Palet Fabrikası’nı peşkeş çekerdi, telekomünikasyonu özelleştirirdi değil mi?
Eğer dış güçler ve karanlık lobiler Türkiye’yi yönetseydi, ‘Hudut namustur’ ilkesini derhal terk eder, sınırlarımızı yol geçen hanına çevirir, Türkiye’yi dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak bulunduran hendek ülke konumuna getirirdi değil mi? Sözlerimi yanlış anlamayınız. Sizin bize attığınız iftiraları atmayacağım. Ben iktidar partisine ‘dış güçlerin maşası’ ya da ‘karanlık lobilerin piyonu’ imasında bulunmuyorum. Ben diyorum ki bir dış güç iktidara gelse bu memlekete ancak sizin verebildiğiniz kadar zarar verebilirdi. Biz gaflet ve dalalet diyoruz, kararı ise tarihe ve millete bırakıyoruz.
“EKONOMİYİ ÇÖKERTTİNİZ FUKARALIĞI YÖNETİYORSUNUZ, EĞİTİMİ ÇÖKERTTİNİZ CEHALETİ YÖNETİYORSUNUZ”
Ekonomiyi çökerttiniz fukaralığı yönetiyorsunuz, eğitimi çökerttiniz cehaleti yönetiyorsunuz. Bilgiyi yönetemediğiniz için dezenformasyonu, ülkeyi yönetemediğiniz için algıları yönetmeye çalışıyorsunuz. Ancak ne yandaş sermayenin son çırpınışları ne havuz medyasının yalan ve iftiraları ne de paralı trollerinizin dezenformasyonları sizi kurtarabilir. Siyasetin sermayesi insan, siyasi gücün kaynağı ise millettir. Çarşıya pazara inmeye yüzünüz yoksa, tebdili kıyafet olmadan vatandaşın arasına karışmaya yüzünüz yoksa kaybetmeye mahkumsunuz. Ayın sonunu getiremeyen emeklinin, emeğinin karşılığını elde edemeyen çiftçinin kredi borcu altında ezilen esnafın bugününü ve istikbalini elinden aldığınız gençlerin arasına karışmaya yüzünüz yoksa kaybetmeye mahkumsunuz.
Geldiğimiz şu noktada iktidarınızın son kertesinde bu aziz millete verecek bir şeyiniz kalmadığı için kanayan yaraları konuşmak yerine kapanan yaraları deşiyorsunuz. Ülkeyi hakkıyla yönetemediğiniz için kökenle, mezheple, cinsiyetle, kıyafet ile uğraşıp duyguları yönetmeye çalışıyorsunuz. Ancak tüm bu çabalarınız beyhude. Yoksulluk çığ gibi büyüyor, işsizlik zirve yapıyor. Ülkenin parası pul oluyorsa o iktidar yolcudur demektir.
“CUMHURİYET’İN 100. YILINDA YÜZÜMÜZ VAR MI?”
Gerçekleri kabul etmek yerine kendi söylediğiniz yalanlara inanmayı tercih ettiğiniz için konuşmanın şu noktasından itibaren ben, bir gün dahi devlet yönetmemiş olmama rağmen, 100 yıllık Cumhuriyet’in son 20 yılında iktidar olanların kaçtığı sorumluluğu üstleniyor. Sizin soramadığınızı soruyorum: Cumhuriyet’in 100. yılında yüzümüz var mı?
Biz, doğrudan sorumlu olmamakla birlikte kolektif bir bilinç ve memleketimize duyduğumuz mesuliyet gereği bu soruyu sormak mecburiyetindeyiz. Çünkü biz siyaseti saraylarda ve salonlarda değil, genel başkanımız sayın Meral Akşener liderliğinde Türkiye’yi bir ilmik gibi dokuyarak milletimizle iç içe omuz omuza icra ediyoruz. İktidar partisinin mensupları milleti mahkûm ettiğiniz yoksulluğu gerçekten de unuttunuz. İktidarı idame ettirme hırsı yüzünden kalbinizi gönlünüzü toplumsal gerçeklere kapatmışsınız. Memleketimizi adeta esir alan derin yoksulluğun izleri sokaklarda, dükkânlarda, meydanlarda, bakan değil gören gözler için her yerdedir.
“EVLADININ BESLENMESİNDEN, GELECEĞİNDEN ENDİŞELİ ANNELERİ GÖRMÜYORSUNUZ”
Evladının beslenmesinden, geleceğinden endişeli anneleri görmüyorsunuz. Evine ekmek bile götürmekte zorlandığı için ailesine mahcup hisseden babaları görmüyorsunuz. Ay sonunu getiremeyen emeklilerin çektiği eza ve cefayı görmüyorsunuz. Memleketin haline bir bakın, memuru, işçisi, emeklisi, esnafı, çiftçisi ve işsiz ordusu ile bütün bir millet hayatını idame ettiremez geçinemez olmuş. Anneler evlatlarına tencere kaynatamıyorsa, Anadolu’da çocuklar yastığa başını aç koymuşsa, babalar evlatlarına, evlatlar babalarına mahcupsa, aileler en basit ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorsa, 100. yılı kutlayacak yüzümüz var mı? Gençlerin umutları hayalleri mülakatlarda çalınmış, bugünleri ve istikballeri ellerinden alınmışsa tarihe, bugüne, istikbale karşı yüzümüz var mı?
Türkiye’de 3 milyon çocuk yeterli proteini alamıyor ve düzgün beslenemiyor. Bir yanda 5 maaşlı danışmanlar var. Bir yanda çocuğunun okul çantasını alamayan babalar. TÜİK verilerine göre 1 buçuk milyon evladımız okula gidemiyor. Kimi defterini kitabını alamadığı için, kimi öğün masraflarını karşılayamadığı için, kimi çalışıp eve bakmak zorunda olduğu için. Evlatlarımıza karşı yüzümüz var mı? Cumhuriyet’in birikimlerinin topyekûn satıldığı uluslararası tefecilere teminat gösterildiği yalnızca bugünün değil geleceğin de borçlandırıldığı bir Türkiye’de, doğmamış nesillere karşı yüzümüz var mı? Kendimizden sonraki nesillere, çocuklarımıza, geleceğimiz olan gençlerimize, teslim aldığımız gibi bir Türkiye bırakamayacağız. Dünümle bugünümle, mazimle tüm müktesebatımla soruyorum: Cumhuriyet’in yüzüncü yılında yüzümüz var mı?
“99. YILDA BU MEMLEKETE NE VERDİNİZ Kİ 100. YILDA NE VAAT EDECEKSİNİZ”
20 yıldır Türkiye’yi yönetiyorsunuz. Hala birtakım vaatlerde bulunuyorsunuz. 99. yılda bu memlekete ne verdiniz ki 100. yılda ne vaat edeceksiniz. Bu ülkeye, yoksulluk, sefalet ve istibdattan başka verebileceğiniz hiçbir şey kalmadı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının mensupları son sezonunuzla ilgili size bir ‘spoiler’ uyarası vermek istiyorum. Siz yapılacak ilk seçimle bu iktidardan gideceksiniz. Siz gideceksiniz fukaralık bitecek. Siz gideceksiniz, nepotizm bitecek. Siz gideceksiniz haksızlık bitecek. Siz gittiğinizde hürriyet, siz gittiğinizde bereket, siz gittiğinizde liyakat, siz gittiğinizde adalet gelecek. Şimdiden duygusal ve mental hazırlığınızı yapın."