İsrail savaşı ne kadar sürdürebilir, İran ile doğrudan bir savaşa girer mi? Al Ain Türkçe Özel
Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, Gazze’nin yanı sıra Lübnan ve Suriye’ye yönelik saldırılar gerçekleştiren İsrail’in saldırılarını ne kadar sürdürebileceğine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Oruç, İran ile doğrudan bir savaş ihtimaline de değindi.
İsrail, Filistin’in yanı sıra Lübnan ve Suriye’de de saldırılarına başladı. Lübnan’daki saldırılarını bir süredir sürdüren İsrail’in, Suriye’ye de yönelmesi akıllara İsrail’in savaşı ne kadar sürdürebileceği sorusunu getirdi. İran’ın 1 Ekim’de yaptığı saldırılar ise savaşın İran’a da kayabileceğine işaret etti.
İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, İsrail’in karşılık vermesi halinde ikinci bir saldırıyı gerçekleştireceklerini söyledi. Peki İsrail, saldırılarını daha ne kadar sürdürebilir? İsrail’in gücü tükeniyor mu? İran ile İsrail arasında doğrudan bir savaş mümkün mü?
Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, bu soruları Al Ain Türkçe için yanıtladı. Oruç, sorularımıza şu yanıtları verdi:
-İsrail Lübnan ve Suriye’yi vuruyor. İran’a misilleme konusunda genel savaş uyarıları yapılıyor. Uzun süredir çok sayıda ülkeyi aynı anda vuran İsrail’in gücü tükeniyor mu?
“İsrail’in Gazze saldırılarından sonra gözünü Hizbullah bahanesiyle Lübnan’a çevirmesi ve eş zamanlı olarak Suriye ile Yemen’e yönelik saldırılar düzenlemesi hatta İran’a misilleme yapacağına yönelik açıklamalar yapılması doğal olarak İsrail’in gücü bu kadar cephede savaşmaya yeter mi şeklinde sorulara sebep olmuştur.
Daha önceleri İsrail’in askeri kapasitesine dair yaptığımız analizlerde, hava üstünlüğü ve teknolojik üstünlüğü olmasına rağmen insan gücünün sınırlı olduğunu ve bu nedenle de Gazze, Lübnan, Suriye ve Yemen’e yönelik hava saldırılarının sürdürülebilir olduğu ancak insan gücünün iki veya daha çok cephede kara operasyonu yapmaya yeterli olmadığını ifade etmiştir.
“İSRAİL’İN, LÜBNAN’DA HEDEFLERİNE KOLAYCA ULAŞMASI BEKLENMEMELİ”
İsrail’in saldırı şablonuna baktığımız da, Lübnan’da da Gazze’deki gibi bir yöntem kullandığı ve bir taraftan karadan girmeye yönelik hazırlık yaparken diğer taraftan hava saldırılarıyla sahada kendine hasar verecek platformları vurup, mevzilenmiş direniş cephesine zayiat verdirerek sahada ilerlemesinin önündeki engelleri kaldırmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla İsrail’in aradan geçen süre zarfında Lübnan’a yönelik kara operasyonunda niye yeterince ilerleyemediği anlaşılmaktadır. Fakat aynı dönem içerisinde Hizbullah’ın üst yönetim kadrosu neredeyse tamamen ortadan kaldırılmış ve kalan az sayıdaki komutanın da cephedeki unsurlarla iletişimi kopmuş olmasının avantajını da tam olarak kullanamadığı görülmüştür. Oysa idari ve taktik olarak başsız kalan Hizbullah’a tam da bu süre içerisinde büyük zayiat verilmesi mümkün olabilirdi. Buna rağmen sahada bir ilerleme kaydedilmemiş olması İsrail’in yeterli insan gücünün olmamasına veya elindeki kısıtlı insan gücünü riske atmak istemediğine yorumlanabilir.
Haydar Oruç
Buna rağmen halen Lübnan’ın değişik bölgelerine yönelik hava saldırılarının devam ediyor olması ve bu saldırılarda da özellikle İran’dan gelecek lojistik desteğin kesilmesinin hedeflenmesi, İsrail’in Lübnan’da daha geniş çaplı bir kara operasyonuna geçmeden önce İran’dan gelen desteği tamamen kesmek istendiğini de göstermektedir.
Keza dört tarafı çevrili olan Gazze’de bile hedeflediği başarıya ulaşamayan İsrail’in, görece daha zor bir coğrafya olması ve Hizbullah tarafından tahkim edilmiş yoğun bir savunma cephesinin bulunması nedeniyle Lübnan’da da hedeflerine kolayca ulaşması beklenmemelidir.
"ABD'NİN MUHTEMEL BİR SAVAŞI TERCİH ETMEDİĞİ BİLİNİYOR"
Bu sürece Suriye, Irak, Yemen ve hatta İran’ın da eklenmesi halinde İsrail’in sadece kendi imkan ve kabiliyetleriyle savaşı sürdürmesi mümkün gözükmemektedir. İsrail’in savaşı genişletme niyetinin ardında başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinin sağlayacağı desteğe güvendiği bilinmekle birlikte, ABD hariç diğer ülkelerin İsrail için sahaya asker gönderip göndermeyecekleri kesin olarak bilinmemektedir. ABD’nin de içinde bulunduğu seçim atmosferi nedeniyle muhtemel bir savaşı tercih etmediği ancak İsrail’in savaşı çıkartması halinde bir şekilde onun arkasında durmak zorunda kalacağı bilinmektedir.
Dolayısıyla İsrail’in savaşı daha çok cepheye yayma niyetinin sadece kendi gücüyle alakalı olmadığını, bilakis birçok cephede savaşacak İsrail ordusunun muhtemel zayiat vermek durumunda kalacağı ve bu durumda da Batılı müttefiklerin, tedavüle sokulacak “İsrail saldırı altında, ona yardım etmemiz lazım” argümanıyla mobilize edeceği ve İsrail’in bu sayede kendi gücünün çok ötesinde bir gücün hem de kendi yanında arakasında sahaya intikal ettirilerek, kar cepheye öldürücü darbeyi indirmeyi planladığı anlaşılmaktadır”
-İsrail ve İran doğrudan bir savaşa girer mi?
“İsrail’in İran’ı savaşa çekmek istemesi yeni bir gelişme değildir. 2003 yılında İran’ın nükleer çalışmalarının deşifre olmasından sonra İran’ın nükleer silaha ulaşmaması için İran vurulması planları yapan İsrail, bu konuda şimdiye kadar başarılı olamamıştır.
“İRAN TUZAĞA DÜŞMEMEYE ÇALIŞIYOR”
Ancak unutulmaması gereken şey, İsrail’in İran’ı cepheye çekmeye çalışmasının İran ile doğrudan savaşmak istediği anlamına gelmediğidir. İsrail’in yegane hedefi İran’ı ABD ile savaştırmak ve tıpkı Suriye ve Irak örneklerinde olduğu İran’ın da parçalanmasını sağlamaktır. Zaten bu yüzden İran ve vekillerine yönelik saldırılar gerçekleştirmekte ve İran’ın meşhur stratejik sabrını çatlatmaya çalışmaktadır.
Unutulmamalıdır ki İran da İsrail’in bu planın farkındadır ve bu tuzağa düşmemeye çalışmaktadır. Ancak İran’ın İsrail’in bitmek tükenmek bilmeyen cüretkar saldırılarına cevap vermemesi, caydırıcılığını ortadan kaldırmış olup, gelinen noktada İsrail’in iştahını iyice arttırmıştır.
İran’ın son olarak İsmail Haniyye, Hasan Nasrallah ve onun birlikte öldürülen Abbas Nilfuruşan’ın intikamını almak için gerçekleştirmiş olduğu misillemede kullandığı Fettah hipersonik balistik füzelerinin İsrail’in Demir Kubbesini rahatlıkla geçmesi ve başta Nevatim üssü olmak üzere pek çok askeri hedefe zarar verdiğinin görülmesi, İsrail’in İran’a vereceği cevabı yeniden hesap etmesine yol açmıştır. İsrail’in beklenen cevabının ertelenmesinin arkasında İran’ın halihazırda bu gibi veya benzer silah sistemlerine sahip olup olmadığının bilinememesi yatmaktadır.
Zira İsrail’in İran’a cevap vermesi halinde İran’ın daha büyük bir karşılık vereceği açıklanmış ve bu durum İsrail’i ABD ile koordine etmeden bir saldırı gerçekleştirmekten alıkoymuştur.
Sonuç olarak, şu anda İsrail ile İran arasında bir savaş çıkıp çıkmayacağını söylemek için İsrail’in 1 Ekim’de maruz kaldığı İran saldırısına nasıl bir cevap vereceğini görmemiz gerekmektedir. Eğer İsrail İran’ın elinde gerçekten de Fettah füzeleri gibi silahların bulunduğunu teyit ederse, muhtemel bir savaşı başlatmayacak görece daha düşük profilli bir saldırı gerçekleştirmesi söz konusu olacaktır. Böylesine bir cevap da zaten işletilmekte olan misilleme döngüsüne devam edileceği anlamına gelmektedir.
Bu döngünün kırılmasının yegane koşulu ile ABD’nin kesin olarak İsrail’in İran’ı vurmasına izin vermesi ve İran’ın cevabıyla birlikte çıkacak savaşta İsrail’in yanında ve arkasında olmayı kabul etmesidir. Bunun için de 5 Kasım’da gerçekleşecek başkanlık seçimlerinin sonuçlarının görülmesi gerekecektir. Keza Trump’ın başkanlığı söz konusu olursa, ilk döneminden farklı olarak İran’ın vurulmasına ve İsrail’in yanında savaşa girilmesine onay verebileceği değerlendirilmektedir. Harris’in seçilmesi durumunda ise mevcut silsilenin devam edeceği ve ABD’nin mümkün mertebe olası bir savaşı önlemeye çalışacağı anlaşılmaktadır”