Siyaset Bilimci Doç. Dr. Gökçe'den yeni anayasa çağrısına dikkat çeken yorum Al Ain Türkçe Özel!
TBMM'de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 Türkiye'sinin mevcut anayasa ile taşınmayacağını belirtti. Siyaset Bilimci Gökçe, anayasa ve Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Yeni Anayasa Çağrısı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'nin 28. Dönem 2. Yasama Yılı açılış konuşmasında, mevcut anayasanın 2023 Türkiye'sini taşıyamayacağını vurgulayarak, tüm milleti yeni bir anayasa için bir araya gelmeye davet etti.
Türk demokrasisinin geldiği olgunluk, anayasa meselesinde eski kötü büyümeye sona ermeye yeterli olduğunu belirten Erdoğan, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı tavrını eleştirdi ve AB'nin sözlerini yerine getirmediğini dile getirdi.
Siyaset Bilimci Doç. Ali Fuat Gökçe, Al Ain Türkçe'ye yaptığı açıklamada, 1982 Anayasası'nın günümüz Türkiye'sinin ihtiyaçlarını karşılamadığına dikkat çekti. Gökçe, yeni bir anayasa için toplumun kesimini kucaklayan, "amasız, fakatsız" ayrıntılı olmayan çatı Anayasaya ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Siyaset Bilimci Doç. Ali Fuat Gökçe, Al Ain Türkçe'nin sorularını cevapladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "2023'ün Türkiye'sini taşıyamadığı açık" ifadesini ışığında Türkiye'nin mevcut anayasal yapısının gelecekteki politik ve sosyo-ekonomik hedeflerle uyumlu olup olmadığına dair bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Bugünkü Anayasa 1982 darbe anayasası. 1982 Anayasası asli kurucu iktidarın iradesinin yansıması olarak ortaya çıkmış, zaman içinde tali kurucu iktidar tarafından defalarca değiştirilen ancak bugünün ve geleceğin Türkiye'sinin ihtiyaçlarını karşılamayan bir Anayasa. Hükumet sistemi değişmiş, devletin temel organlarının tanımlaması ve birbiriyle olan ilişkisi konusunda ortaya çıkmıştır. Anayasa tanımında "Devletin temel organlarının kuruluşu, işleyişi ve birbirleriyle olan ilişkisi ile temel hak ve hürriyetlerin" yer aldığını düşünürsek bu iki husus hakkında çağdaş, toplumun her kesimini kucaklayan, "amasız, fakatsız" ayrıntılı (Kazuistik) olmayan çatı Anayasaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'nin "ilk defa demokratik sistemin kendi tabii işleyişi içinde bir anayasayı hazırlamaya uygun" olduğu değerlendirmesini temel alarak, mevcut politik ve sosyal koşulların yeni bir anayasa için sağladığı fırsatlar nelerdir?
Mevcut politik ve sosyal koşullar yeni anayasanın hazırlanmasında aslında uygundur. Gerek TBMM aritmatiği gerekse toplumsal istekler yeni anayasanın hazırlanmasına zemin hazırlamaktadır. Ancak yeni Anayasanın siyasi partiler tarafından pazarlık masasına dönüştürülmemesi, iktidar partisinin de yerel seçimde propaganda malzemesi yapmaması gerekiyor. TBMM'de CHP ve YSP'nin Anayasa çalışmalarına ve oylamasına destek vermesini düşünmüyorum. Ancak CHP listesinden Meclis'e giren 39 Milletvekili ve İYİ Parti'nin desteğini görebiliriz.
Erdoğan'ın vurguladığı "kapsayıcılık" ilkesi bağlamında, yeni anayasanın tüm toplumsal kesimleri temsil edebilmesi için hangi metodolojik yaklaşımlar benimsenmelidir?
Öncelikle 1961 Anayasası hazırlık aşamasında olduğu gibi Sivil Toplum Kuruluşlarının, siyasi partilerin, Anayasa hukukçuları başta olmak üzere iktisatçılar, sosyal bilimciler başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinden temsilcilerin Anayasa yapım sürecinde yer alması gerekmektedir. Her ilden temsilciler yer alması gerekir ancak bunların tabandan seçilmesi gerekir. Meslek örgütlerinden ama onların temsilcilerinin dışında bizatihi her mesleği icra eden kişilerin olması gerekir. Velhasıl uzun ve meşakkatli bir süreç ama her kesimin derdini dinleyen, görüşünü alan ve tartışarak hazırlanan bir Anayasa ortaya çıkar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediği "Biz AB'ye verdiğimiz her sözü tuttuk, onlar bize verdikleri sözlerin neredeyse hiçbirini yerine getirmediler .Kopenhag kriterlerini gerekirse Ankara kriterleri yapar yolumuza devam ederiz" ifadeleri ışığında, Türkiye'nin AB ile olan ilişkileri gelecekte hangi konuları kapsayabilir ve bu durum Türkiye'nin dış politika stratejilerinde nasıl bir değişikliğe yol açabilir?
AB bizi elli yıldır almadı. Bir elli yıl geçse de almaz. Bunun toplumsal, siyasal, dini, kültürel sebepleri var. Son günlerde de göç hareketleri Avrupa'yı tedirgin yapmaktadır. AB ekonomik bir topluluktur. Alternatifi bulunmaktadır. İktidar zaten bu defteri çok önceden kapatmıştı. Ancak iktidar içindeki bazı gruplar son günlerdeki ekonomik gelişmeler nedeniyle AB'den fayda beklediler ve Vilnius Zirvesinde Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yaptı. Ancak aynı gün Almanya Şansölyesi İsveç'in NATO üyeliği ile Türkiye'nin AB üyeliğinin farklı konular olduğunu belirterek konuyu kapattı. Ardından İsveç'in değişmeyen tavrı ve politikası ile Hindistan'daki G20 zirvesinde Hint-Ortadoğu-Avrupa (IMEC) ticaret yolunun kabul edilerek Türkiye’nin bypass edilme politikası AB'den fayda gelmeyeceğini gösterdi. AB alternatifsiz değildir. Brics ve Şanghay İşbirliği Örgütü bunlardan ikisidir. Suudi Arabistan'ın ve Mısır'ın komşularıyla husumetlerini gidererek hem Brics üyesi olması hem de Şanghay İşbirliği Örgütü'ne girme çabası bunun örneğidir. Bütün bunların dışında Türk Devletleri Teşkilatı gelişen Asya ekonomileri oldukça cazip iktisadi politikalar olarak Türkiye'nin önünde durmaktadır.