Dr. Metin Özkan : İsrail beklenmedik bir askeri hamleyle karşılaştı! Al-Ain Türkçe Özel
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nden Dr. Metin Özkan, İsrail'in beklenmedik bir askeri hamleyle karşılaştığını ve Türkiye'nin arabuluculuk rolünün ayrı bir değer kazandığını belirtti.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Metin Özkan, Al-Ain Türkçe'ye verdiği röportajda, İsrail ve Gazze arasındaki gerginliği ve Türkiye'nin bu konudaki potansiyel rolünü değerlendirdi. Özkan, Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun İsrail için beklenmedik bir askeri hamle olduğunu belirtti.
Dr. Metin Özkan, Türkiye'nin İsrail ve Gazze arasında arabuluculuk rolü üstlenebileceğini ve rehinelerin kurtarılması için başlatılan girişimlerin Türkiye tarafından desteklendiğini ifade etti. Özkan, Türkiye'nin çok yönlü diplomasi yürüttüğünü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölgede etkili tüm aktörleri barışın tesisi için sorumluluk almaya çağırdığını da ekledi.
ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e Gazze'yi işgal etmeme yönünde uyarıda bulunmasının önemli bir gelişme olduğuna dikkat çeken Özkan, bu durumun İsrail ve ABD arasında bir politika farklılığı oluşturup oluşturmayacağı konusunda kesin bir yorumda bulunmadı.
Dr. Metin Özkan, İsrail'in kara harekâtı başlatması durumunda çok büyük risklerin olabileceğini ve Türkiye'nin diplomatik girişimlerinin bu bağlamda ayrı bir değer kazandığını belirtti. Özkan, uluslararası toplumun da bu konuda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
Dr. Metin Özkan, Al-Ain Türkçe'nin sorularını şu şekilde yanıtladı:
Türkiye'nin Hamas'ın elindeki rehinelerin kurtarılması ve Gazze'de sıkışmış sivillere insani yardım sağlama konularındaki çabaların sonuç noktasında etkinliği ne düzeydedir? Bu bağlamda, Ankara'nın bölgesel ve uluslararası diplomasi trafiğinde başlattığı diplomasi atağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonu İsrail-Filistin hattında şimdiye kadar görülen en kapsamlı ve farklı parametrelerde İsrail’e en fazla etki eden eylem oldu. Bu operasyonda Hamas’ın konsept değiştirdiği ve elindeki imkânları optimum düzeyde kullandığı ortaya çıktı. Hava, kara ve deniz sistemlerinin bir arada koordine edildiği böylesi bir askerî hamle, İsrail tarafından beklenmiyordu. Günün sonunda İsrail’in hem istihbarat zafiyeti hem de güvenlik mekanizması tartışmaya açıldı. Tüm bu tartışmalar bir yandan Aksa Tufanı operasyonunun askeri sonuçlarıyla, diğer yandan da Hamas’ın rehine politikasıyla ilişkili. Nitekim geçtiğimiz on günlük süre zarfında İsrail kamuoyunda yankı bulan en önemli konulardan biri rehin tutulan askerlerin ve sivillerin akıbeti oldu. Bu gelişmeler ekseninde Netanyahu liderliğindeki İsrail yönetimi özelde Gazze’ye, genelde Filistin’e yönelik ablukayı sertleştirerek savaş pozisyonu aldı.
1948’den beri İsrail-Filistin hattında yaşanan gelişmeler büyük bir insanlık trajedisi anlamı taşıyor. Bugün bu dram bir üst noktaya ulaştı. Zira yaklaşık 360 km²’lik bir toprak parçası olan Gazze şeridi İsrail tarafından deniz, hava ve karadan abluka altında. Dolayısıyla Gazze adeta açık hava hapishanesine dönüştürülmüş durumda. Bölgeye en temel insan ihtiyacı olarak kabul edilen gıda, su ve tıbbî malzeme girişi engelleniyor. 7 Ekim’den bu yana karanlığa gömülen Gazze, durmaksızın bombalanıyor ve sivillerin yaşam alanları tarumar ediliyor. Hastaneler fosfor bombalarıyla vuruluyor. Tabii sivil kayıplar artarken de insani koridorun açılması büyük bir gereklilik arz ediyor. İsrail Ordusu’nun kara harekâtı gündemi hasebiyle bölge halkının yurtlarını terk etmesi isteniyor. Bu talep hem İsrail hem de ABD yetkilileri tarafından dillendirildi. Ancak İsrail birlikleri, uluslararası hukuku hiçe sayıp savaş suçu işleyerek, insani koridordan Refah kapısına yönelen sivillerin üzerine bomba yağdırmaya devam ediyor. Hal böyleyken Türkiye’nin diplomatik girişimleri ve insanî yardım politikaları ayrı bir değer kazanıyor.
7 Ekim’den bu yana İsrail-Filistin hattında yaşanan gelişmelere en itidalli yaklaşan ülkenin Türkiye olduğu açık. Gerilimin tırmandığı ilk günlerde ABD, şaşırtıcı görünmeyecek şekilde, İsrail yanlısı bir tutum sergiledi. İtalya açıklarında bulunan USS Gerald R. Ford isimli dünyanın en büyük uçak gemisini Gazze açıklarına yönlendirdi. Benzer şekilde İngiltere ve Fransa da İsrail’i destekler görüntü çizdi. Uluslararası kuruluşlar ise üç maymunu oynamayı tercih ettiler. Buna karşın Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti 4. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşmasında, taraflara itidal çağrısında bulundu. Hemen akabinde bölgede etkili tüm aktörleri barışın tesisi için sorumluluk almaya çağırdı.
Türkiye, İsrail-Filistin çatışmasının bölgedeki başka ülkelere de sıçramadan sonlandırılması ve taraflar arasında müzakerelerin başlatılması için çok yönlü diplomasi yürütüyor. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pek çok liderle görüşme gerçekleştirdiği biliniyor. Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı ile MİT de arabuluculuk ve rehine takası konusunda çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bu bağlamda Türkiye’nin İsrail’in geliştirdiği “etnik şiddet”e uluslararası arenada diplomatik yollardan çözüm bulmaya girişmesi son derece değerlidir. Aslında Türkiye’nin bu yöndeki politikaları Batı’daki söylem dilinin değişmesine de sebebiyet verdi. Özellikle bölgeye insanî yardım sağlanması konusunda Türkiye’nin girişimlerinin karşılık bulduğu ifade edilebilir. Ve fakat insanî yardımların hala daha Refah kapısında bekletildiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, bu konunun çözümü için Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumların baskısına duyulan ihtiyaç bir kez daha belirmektedir.
ABD Başkanı Biden'ın, Gazze'yi işgal etmenin büyük bir hata olduğu yönündeki açıklamasının ardından, ABD ve İsrail arasında belirgin bir politika farklılığı oluşmuş mudur? İsrail ABD'ye rağmen Gazze'ye kara harekâtı yapar mı?
Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Joe Biden dikkat çekici bir açıklama yaptı. Belirttiğiniz gibi, Biden, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesi durumunda bunun büyük bir hata olacağı kanaatini paylaştı. ABD yönetimi, Hamas’ı bir terör örgütü olarak kabul ediyor ve tamamen yok edilmesi için geliştirilen politikaları destekliyor. Aslında ABD ve İsrail arasındaki stratejik ortaklık uzun bir maziye sahip. İsrail kendini bir devlet olarak ilan ettikten sadece 11 dakika sonra ABD tarafından tanınmıştı. Bu gerçek iki devlet arasındaki ilişkiyi yansıtması bakımından önemli ipuçları sunuyor. Aynı zamanda İsrail’in Ortadoğu’daki varlığı, ABD’nin bölgedeki ilişkilerini ve çıkarlarını koruması bağlamında kritik. Dolayısıyla Biden’in CBS News’de dile getirdiği bu ifadelerden hareketle iki devlet arasında önümüzdeki süreçte bir politika farklılığı oluşacağını öngörmek kolay değil. Dahası ABD’de büyük ve güçlü bir Yahudi diasporası/lobisi bulunuyor. Karşılıklı bir etkileşimin varlığından bahsetmek mümkün. Özellikle finans konusunda Yahudi cemiyetlerin ABD para politikalarına yön çizebildikleri biliniyor. Bunun yanında ABD silah endüstrisi de İsrail Ordusu’nu destekliyor. Daha açık bir ifadeyle bu iki devletin bölgesel ve küresel çıkarları örtüşüyor.
Ortadoğu’da meydana gelen çatışmaların küresel güvenliği tehdit etme kapasitesi her geçen gün daha da artıyor. ABD, uzun bir süredir Ukrayna-Rusya savaşının da tarafı. Haliyle kuvvetini bölmek istemiyor. Kara harekâtı ihtimali şu an için ABD’nin destekleyebileceği bir gerçekliğin dışına çıkmış durumda. Bu maliyetlere ve diplomatik baskılara katlanmak istememeleri anlaşılabilir. Kişisel kanaatim, ABD’nin onayı ve desteği olmadan İsrail’in kara harekâtını başlatmayacağı yönünde.
ABD Başkanı Biden'in ayrıca yarın İsrail ziyaretinin ardından Ürdün'de Kral 2. Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Filistin lideri Abbas ile görüşecek olması nasıl bir mesaj içermektedir?
Biden, İran ve Hizbullah’ın gerginliği artıracak adımlar atmasından çekiniyor. Bu yüzden Hamas’ı bypass eden hamleler geliştiriliyor. Ürdün'de Kral 2. Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Filistin lideri M. Abbas ile yapılan görüşmeler bu minvalde değerlendirilebilir. Böylelikle Suudi Arabistan-İsrail arasındaki normalleşmenin kaldığı yerden devam etmesi ümit ediliyor. Diğer yandan savaşın büyüme ihtimaline karşı ABD, ablukayı delebilecek ihtimalleri ortadan kaldırmanın hesaplarını da yapıyor olabilir.
İsrail'in kara harekâtı başlatması durumunda, Hamas'ın İsrail ordusuna askeri olarak karşı koyabilme durumu var mıdır? İsrail ordusunun sokak çatışmaları kabiliyeti ne ölçüdedir?
İsrail Ordusu kara harekâtı da başlatarak Hamas’ı mümkün mertebede sindirmeye çalışabilir ve Hamas lider kadrolarının bölgeyi terk etmesini sağlayabilir. Ancak vurgulanması gerekir ki, İsrail’in insan hakları ihlalleri doğrultusunda geliştirdiği şiddet eylemleri, Gazze halkının daha da radikalleşmesini sağlıyor. Dolayısıyla İsrail birliklerinin Gazze’ye kara operasyonu yapması son derece riskli bir hamle niteliği taşıyor. Kara harekâtı hem rehinelerin ölmesine hem de büyük askerî kayıplara sebebiyet verebilir. Gerilimin ilk günlerinde hem İsrail toplumunda hem de uluslararası kamuoyunda Netanyahu hükümetinin kara harekâtı söylemi meşru olarak değerlendirildi. Ancak ilerleyen günlerde sivillerin hedef alınması İsrail’in sorgulanmasını beraberinde getirdi. Savaş hukukunu göz ardı ettiğinden İsrail ilerleyen günlerde bir ihtimal meşruiyetini bir kanara bırakıp kara harekâtı düzenleyebilir. Yine de belirtmekte fayda var, İsrail Ordusu’nun sahadaki çatışmalar için ne denli hazırlıklı olduğu belirsizliğini koruyor. Son olarak Gazze’deki tünelleri ve tünellerin Hamas tarafından kullanılma biçimlerini göz önünde bulunduracak olursak, İsrail birliklerinin büyük bir sürprizle karşılaşabileceği ihtimali de tartışmaya açıktır.