Binhan Elif Yılmaz: Dövize olan talep hâlâ yüksek
T24 yazarı Binhan Elif Yılmaz, Türkiye’de dövize olan talebin hâlâ yüksek olduğunu ifade ederek, “Yabancı yatırımcı gelmiyor ve haliyle döviz sıkıntısı doruk noktaya ulaşıyor.” İfadelerini kullandı.
Dövizde yükseliş sürerken T24 yazarı Binhan Elif Yılmaz, dövizde TCMB kuru ile serbest piyasa kuru arasındaki farkın yüzde 5'e yaklaştığını yazdı.
Binhan Elif Yılmaz yazısında şu ifadelere yer verdi:
Dolar/TL kurunun baskılanması süreci 2022 son çeyrekten bu yana devam ediyor. 3 Ekim 2022'de 18,53 olan Dolar/TL, 3 Aralık 2022'de 18,63'e, 3 Şubat 2023'te ise 18,83'e sınırlı düzeyde hareket etti. Yaklaşık 6 ay süren bu yatay hareket ve baskılama sürecinde Dolar/TL seçime 2 ay kala kısmen hareket etmeye başladı. Son 15 gündür ise TCMB kuru ile serbest piyasa kuru arasındaki fark yüzde 5'e yaklaştı.
Özetle Dolar/TL kurundaki baskı kalkarsa kurun yukarı gitmesi mümkün. Oysaki 2021 yılı son çeyrekte "rekabetçi kur" söylemi ile ihracatın artırılması hedeflenmişti. Ancak şu anda ihracatçılar da durumlarından memnun değil ve ayrıca bu firmaların borsadaki değerleri de düşüyor.
Bugün geldiğimiz noktada TCMB'nin bir yılı aşkın süredir devam ettirdiği Liralaşma stratejisinin sonucunda dövize olan talep hâlâ yüksek. Döviz kurundaki sıçramayı önleyici bir enstrüman olarak 2022 başında uygulanmaya başlanan KKM ise toplam mevduatın beşte birini oluşturuyor. Bu oran da dolarizasyonun düzeyini gösteriyor. Döviz talebini karşılayacak yabancı yatırımcı gelmiyor ve haliyle döviz sıkıntısı doruk noktaya ulaşıyor.
Seçim öncesindeki haftada Merkez Bankası rezervleri yaklaşık 9 milyar dolar düştü. Seçimin ilk turda bitmemesi belirsizliği daha da artırdı. İçerideki döviz talebinin önünün kesilmesi makroihtiyati önlemlerle zor olsa da, TCMB seçimin ilk turunun hemen ardından 16 ve 17 Mayıs tarihlerinde bankaların menkul kıymet tesisine yönelik iki düzenleme hayata geçirdi;
Belli bir limitin üzerindeki kredi kartlarından yapılan nakit çekim ve kuyum harcamaları, kredi türüne yüzde 30 oranında menkul kıymet tesisine tabi olacak.
Bilindiği gibi kredi kartına uygulanan faiz, TCMB'nin politika faizine göre belirleniyor. Oysa tüketici kredilerinin faizlerini bankalar kendisi belirliyor.
Tüketici kredisindeki yüksek faiz oranı yerine kredi kartından nakit avans çekilmesi bankalar açısından kâr azalışı olarak nitelendiriliyor. Ancak sade vatandaşın nakit ihtiyacını karşılayan bir kaynaktan mahrum kalması, diğer kredi kartı ya da kredi borç taksitlerinde gecikmeye, sistemin tıkanmasına neden olabilir. Aslında bu düzenlemenin en önemli gerekçesi; TL'den kaçışın hızlanmış olması ve döviz ile altına olan talebin artması. Yukarıda döviz sıkıntısından bahsettim. Altın ithalatı İSE son aylarda 2018 yılının Şubat, Mart ayları kadar hacimli. Şubat ayı altın ithalatı 57 tona ulaştı. Dolayısıyla altın için de başka sorunlar var ve altın ticaretiyle uğraşanlar bu düzenlemenin kârlılıklarını etkileyeceğini ifade ediyorlar.
26 Mayıs-28 Temmuz tarihleri arasında gerçek kişi döviz hesabından TL'ye yüzde 10'luk dönüşüm hedefini yakalayamayan bankalar, eksik kalan kısım kadar menkul kıymet tesisine tabi olacak.
Gerçek kişi hesaplarında 26 Mayıs-28 Temmuz 2023 tarihleri arasında yüzde 10 TL dönüşümünü sağlayamayan bankalar, eksik kalan kısım için menkul kıymeti 6 ay süreyle tesis edecek. 28 Temmuz sonrası için dövizden TL'ye ek dönüşüm oranı eşiği yüzde 30'a yükselecek. Orana ulaşamayan banka, bu tarihten sonra ek yüzde 10 menkul kıymet blokesi yapacak.
Bankaların bu menkul kıymet tesisine tabi olmaması için özellikle vadesi dolan KKM hesaplarının dövize dönmelerini önlemesi, yeniden TL'de kalmalarını sağlaması gerekiyor. Bu durumda KKM'ye verilen faizin daha yükseğini teklif etmeleri mümkün.
Konuya menkul kıymet tesisi açısından bakacak olursak; bu uygulamalar ile bankalar, Hazinenin iç borçlanma senetlerini alarak Hazinenin iç borçlanmasına yoğun bir şekilde kaynaklık etmeye devam edecekler. Zaten bankalar "Piyasa Yapıcılığı sistemi" ile elde ettikleri haklar ve üstlendikleri yükümlülükler çerçevesinde düzenli olarak DİBS alıyorlar.
Ancak son iki yılda iç borç stokunda yüzde 100'lük artış yaşanırken özellikle kamu bankalarının senet sahipliğinde dikkat çekici bir artış ortaya çıktı. Kamu bankalarının iç borç alacaklısı olarak bankacılık kesimindeki payı yaklaşık yüzde 60'a ulaştı. Özel bankalarca genellikle tercih edilmeyen düşük faizli ve uzun vadeli ihraç edilen DİBS'ler kamu bankalarınca alınıyor. Kamu bankalarının görev zararları nasıl olsa bütçeden vergilerimizle finanse ediliyor.
TCMB'nin menkul kıymet tesisine yönelik bu iki düzenlemesi piyasa aktörlerini hareketsiz bırakacak tarzda ve düşük politika faizine rağmen daraltıcı etki yapıyor.
Ekonomi ani duruşa (sudden stop) hiç olmadığı kadar yakın.