Bilge Yılmaz: IMF faturası halka ödetilemez, Türkiye'de derin yoksulluk var
Gazeteci Çiğdem Toker, '15 Mayıs sabahı ekonomide ne olacak?' başlıklı yazısında Hazine Bakan adayı Bilge Yılmaz'ın yol haritasını köşesine taşıdı.
Toker'in yazısında satırbaşları şöyle:
Hazine Bakan adayı Bilge Yılmaz'dan yol haritası:
- Görevimiz en geç 8 Mayıs'ta başlıyor.
- Türkiye'de bürokratlar çok ağır kötülüğe uğratıldı.
- Kadrolaşma çok vahşi oldu.
- Sorun IMF finansmanını çoktan aştı.
- IMF faturası halka ödetilemez, Türkiye'de derin yoksulluk var.
14 Mayıstaki seçimlerin nasıl sonuçlanacağı kadar, seçim sonrası ekonominin nasıl bir seyir izleyeceği de hayati önemde. Millet İttifakı'nın ikinci büyük partisi İyi Parti'nin Hazine Bakanı adayı Bilge Yılmaz, "Kaybedecek zaman yok. Bizim görevimizin en geç 8 Mayıs'ta başlaması gerekiyor. Beklentileri doğru yönetirsek panik ortamı oluşmaz" dedi. Seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, AKP iktidarının yol açtığı devasa ticaret açığının önemli bir sorun olduğunu, bunun ödemeler dengesine yansıyacağı uyarısında bulunan Yılmaz, "Güven ortamı kalmadı. Dolar, kanuni olmaya yollarla Merkez Bankası ve BDDK eliyle tutulmaya çalışılıyor. Piyasadaki hiçbir şey gerçek fiyatında değil" dedi.
Prof. Yılmaz, benim de aralarında yer aldığım dar bir grup gazeteciyi planlarını anlatmak üzere davet ederek, sorularımızı yanıtladı. İyi Parti Lideri Meral Akşener'in çağrısıyla ABD'deki akademik çalışmalarına ara vererek gelen Yılmaz, seçim sonrası Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın eskiden olduğu gibi iki ayrı bakanlık olacağını, kendisinin de partisinin Hazine Bakan adayı olduğunu belirtti.
Türkiye'nin çok büyük ticaret açığı verdiğini, ilk üç ayda 30 milyar doları geçtiğini, harcamaların kontrolsüz olduğunu bu cari açığın finansmanı için ciddi yatırım gerektiğini ancak böyle bir yatırım olmadığını ifade eden Bilge, yol haritalarını, bürokrasiye bakışını, kimlerle çalışmayacağını, IMF ile olası bir finansman ilişkisini değerlendirdi.
Yılmaz'ın değerlendirmeleri ile yanıtlarını, özetleyerek ve başlıklar halinde aktaracağım.
Erdoğan kazanırsa Latin Amerika
Tayyip Bey'in seçimi kazanması halinde tablo şu: Türkiye sonbahar gelmeden, gaz mı alır petrol mü alır, gıda mı alır, yoksa ara malı mı alır kararını vermesi gereken bir noktaya gidiyor. Seçime kadar -İngilizcede bir deyim vardır- çamurda sürünerek gidecek. Eğer kazanırsa U dönüşüyle... Ortodoks politikalara dönmek isteyecek ama bunu yapabilecek kadroları yok. (Mehmet Şimşek ısrarını hatırlattı.) Güven de vermedikleri için Türkiye, Latin Amerika'nın yıllardır çamurda sürünerek ilerlediği yer gibi bir yere oturacak. Bunlar beni vatandaş olarak endişelendiriyor ama seçimi kazanmamız halinde Kemal Bey Cumhurbaşkanı seçildiğine ne yapılacak sorusun yanıt verelim:
15 Mayıs sabahı
"Ne yapılacağına dair senaryolar başlangıç noktamızla alakalı. 14 Mayıs akşamı seçimi kazandık, Kemal Bey Cumhurbaşkanı seçildi ama henüz mazbatasını almamış, hiç birimiz bakan değiliz. Baskı rejimini kuranlar, değişik nedenlerle 15 Mayıs sabahı onu uygulamak istemeyebilirler. Bazı bürokratların özellikle merkez Bankası ve BDDK bürokratlarının yurtdışına kaçacağını düşünüyorum. İsim isim biliyorum ama paylaşamam. Durmak istemeyeceklerdir çünkü bu insanlar çok zenginleştiler. Böyle bir ortamda olur mu? Bence baskı rejimi birden sona erer."
Şirketler dolar alamıyor
"Peki ne olur? Dolara karşı çok büyük birikmiş bir talep var. Şirketler dolar alamıyor. Alabileceklerini gördükleri zaman hücum edecekler. Şu an doların satıcısı bir tek Merkez Bankası. Rezervler hızla azalıyor. Baskı rejimi sona erdiğinde Merkez Bankası bürokratları arka kapıdan dolar satmaya son verebilir. Zaten böyle bir talebi karşılayacak durumda da değiller. Aynı şey ama tersinden Hazine bonolarında, iç borçlanma kağıtlarında olacak. Çünkü bankalar onun da fiyatı düşmeden satmak isteyecekler. Onun da hiç alıcısı yok."
Biz ne yapacağız?
"Mazbatayı alacağımız güne kadar tahribat olma potansiyeli var. İşte bunu önlemek için bizim yapmamız gereken şey, bir hafta önceden yani en geç 8 Mayıs'ta makro ihtiyati tedbirleri açıklamak."
Şeffaf takvim
"Şeffaf bir politikayla baskı rejimi kurallarının nasıl kaldırılacağını tek tek açıklayacağız. Bunun yapılması gerekiyor çünkü 15 Mayıs sabahı piyasa açılmadan önce 'Yol haritamız var' diyerek doların kontrolden çıkmasına engel olmamız gerekiyor. Şüphesiz o gün formel bir otorite hemen olmayacak. Ama bizi sözel de olsa duymaları iyidir. Piyasanın aşırı noktalara gitmesine engel olur. Bir de yatırımcı şirketler, uzun süredir bizimle konuşuyorlar. Bir kısmını önceden tanıyorum. Beklentileri doğru yönetirsek panik ortamı oluşmaz. Hatta belli noktalarda zararı durdurmak da mümkün olabilir."
Babacan'ı işaret etti
Bilge Yılmaz, toplantıda ekonomi yönetiminde söz sahibi olması durumunda "kimlerle çalışmayacağını"nın tarifini de verdi. "Cinsel tacizde bulunmuş, liyakatsiz, yolsuzluğa bulaşmış, Türkiye'de kanuni olmayan kadrolarla yapılaşmış ve ülkeye ihanet etmiş insanlarla çalışmam" diyen Bilge Yılmaz, "O tür kadrolaşmaya müsaade etmiş göreve tekrar gelmek isteyen insanlarla da çalışmak istemem. Bu çok net. Ondan sonra şaşırıp 'a niye olmadı' denmesin" diye sürdürdü sözlerini. Bunun üzerine "Ali Babacan ile çalışmam yani diyorsunuz. Bu bir prensip mi tarif mi?" sorusuna "Bu bir ilke" yanıtını veren Bilge Yılmaz, meslektaşımızın ısrar ederek "Ama sanki bir nokta atışı var gibi Ali Babacan ile çalışmam gibi" demesi üzerine de şunları söyledi:
FETÖ kadrolaşmasında yokum
"Bakın Ali Babacan benim muhatabım değil. Çünkü o bir genel başkan. Zaten o tür alımlar olacağını düşünmüyorum. Türkiye'nin tercihi, FETÖ ya da Tayyip Bey değil. Öyle bir tercihe zorlanırsak, ben o tercihin içinde olmam. Yani ben geleyim çalışayım FETÖ yine kadrolaşsın. Türkiye'de bazı şeylerin çok net konuşulması lazım. Bu kadar balık hafızalı olamayız. Türkiye'de bazı insanlar var, FETÖ kadrolaşmasını aynen uygulamak istiyor. Ben ona nasıl müsaade edeyim. Bu Ali Bey, Bilge Bey meselesi değil. İsimler hiç önemli değil. İnsanlar vardır derler ki, 'Kusura bakmayın biz bir hata ettik o kadrolaşmaya müsaade ettik, bir daha yapmayacağız' sorun yok. Yok biz o kadroları aynen geri getireceğiz, derlerse ben yokum."
Kadrolaşma çok vahşi oldu
Bilge Yılmaz, İyi Parti'nin oy oranı henüz belli değilken, bakanlık sayısının da net olamayacağının hatırlatılması üzerine, doğru olmakla birlikte kilit görevlerin açıklanmasının mümkün olduğunu söyledi ve"Bu konuda Kemal Bey ile Meral Hanım'ın ne konuştuğunu, konuşup konuşmadığını bilmiyorum. Sonuçta bizim ortayı boş bırakmamamız lazım. İnsanların ne yapacağını biraz da kim oldukları belirler" diye konuştu.
Yılmaz Türkiye'de bürokratların çok ağır kötülüğe uğratıldığını söyledi. Daire başkanlığına kadar yükseldiğini ondan sonra mümkün olmadığını, 2010'lardan itibaren bu kadrolaşmanın çok vahşi yapıldığını ifade etti. Halen Batı ülkelerinde Türkiye'den çıkmış Merkez Bankası, Hazine kökenli çok kişi olduğunu ve bu"beşeri sermayenin" dönmesi gerektiğini söyleyen Yılmaz "Türkiye'nin bu kadrolara ihtiyacı var. Ve bir daha böyle bir kadrolaşmanın olmamasını sağlamamız lazım" dedi.
Bilge Yılmaz, DEVA Genel Başkanı Ali Babacan'ın Cumhurbaşkanı yardımcısı olması durumunda ekonomi yönetimindeki kadrolarla ilgili olarak söz sahibi ihtimalinin hatırlatılması üzerine "Öyle bir şey olmaz, sıfır olasılık" dedi. "Masadan kalkarız mı" diyorsunuz sorusuna "Hayır benim öyle bir yetkim yok. Benim bazı kurallarım var, çalışacağım insanlar belli, çalışmayacağım insanlar belli. Bazı şeyleri boş yere söylemiyorum. Ben çok şeffaf bir insanım. hiç oyun oynamıyorum. Hiçbir şeyin etrafında dolaşmıyorum" diye cevapladı.
Yılmaz, kendisinin FETÖ kadrolaşması duyarlılığına karşın eski bakan İdris Naim Şahin'in milletvekili adayı gösterilmesinin de İyi Parti'de tartışma konusu olduğunu hatırlatan meslektaşımıza "Ben bilemem. Meral Hanım'a güvenirim. Güvenmesem yanında olmam. Meral Hanım araştırmadan yapmaz. Ama ben çalışmak istersem araştırmasını kendim yaparım" yanıtını verdi.
Sorun İMF'yi aşmış durumda
Bilge Yılmaz'a IMF ile ilişkiler ve IMF'den sağlanması olası finansmana bakışı da sorduk. Bunu sorarken, IMF'nin Türkiye'de kemer sıkma, dar gelirlinin daha da ezilmesi, yoksulluğun artmasına yol açan politikalarla anıldığını da anımsattım. Yılmaz, bedelin çok ağırlaştığını vurgulayarak, 2001 krizinin, Türkiye'deki şu an yaşanan tablonun yanında "çok küçük" kaldığını söyledi ve şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye'nin sorunları çok büyük. Kurumsal olarak da çok büyük bir tahribat yapıldı. Biz IMF ile çalışmayı düşünmüyoruz ama çalışsak bile bu IMF ile çözülecek bir şey değil. IMF'nin verebileceğinin yaklaşık 10 katı paraya ihtiyaç var. Yani öyle IMF'yi çağıralım bize 20 milyar dolar versin olayı değil."
IMF'nin dört görevi
Türkiye gibi ülkelerde IMF'nin dört görevi var:
Uzmanlık, para, kredibilite ve güven, uygulama. Tayyip Bey'in dördüne de ihtiyacı var. Bizim bunların hiçbirine ihtiyacımız yok. Ama şöyle bir şey var. Türkiye onun bir üyesidir, uluslararası hakları var. "IMF niye olmasın" denebilir fakat öyle toksik bir duruma geldi ki, şu an IMF'nin yarardan çok maalesef zararı olur. IMF'siz çalışmak mümkünse biz IMF'siz çalışmak istiyoruz. Onu yapacak gücümüz var. Ha şu var; IMF'de çalışan arkadaşlar düşman değil. Uluslararası çevrelerde bizim hakkımızda pozitif şeyler söylemesi bizim için yararlıdır.
IMF'de derin yoksulluk
Bilge Yılmaz, 2001 krizi sonrası Kemal Derviş'in "IMF'den getirdiği paketin çok başarılı olduğunu" belirtip şu değerlendirmeyi yaptı: "Ancak IMF gibi kurumlar, istikrar sağlandıktan sonra sizin büyüme planlarınızı yapmaz. Ondan sonrası size aittir. Zaten Türkiye'nin hatası o oldu. İstikrardan sonra istikrarı kullanarak büyüme sağlanamadı. Bunu Kemal Derviş'in hatası olarak görmüyorum. Onu, ondan sonraki hükümetin yapması gerekirdi. Yapmadılar. Onlar o rüzgarla gidip bir lale devri yaşattılar."
Yılmaz, IMF politikalarında en sert tedbirlerin, en kolay ödetilecek insanlara ödetildiğinin, vergiler ve ücretler bakımından doğru olduğunu bunun da haklı bir yöntem olmadığını vurgulayıp şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de çok derin bir yoksulluk var. Şu aşamadan sonra böyle bir fedakârlık yapamazlar, yaparlarsa çocukları aç kalır. Bu çocukların gelişimi de aksar. Şu an derin bir yoksulluk ve gıdaya erişim problemi var. Onun için bizim o tip önlemlere gitmememiz lazım. Dar gelirli ücretli vatandaşlarımızı korumamızın zamanı. Orada benim pazarlık, müzakere payım yok. O muhakkak yapılması gereken bir şey." 300 milyar dolar hedefi mütevazı
Yılmaz, Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu'nun 300 milyar dolar temiz yatırım sözünü nasıl değerlendirdiği sorusuna ise şu yanıtı verdi: "300 milyar dolar hedefini mütevazı buluyorum. Hiç sıkıntı olmaz. Kemal Bey onu uzun yıllar cetvelinde söylüyor. Sağlarız. İlk 12 ayda Türkiye'ye 100 küsur milyar dolar portföy yatırımı gelir. Hiç sorun olmaz. Kemal Bey'in dediklerini ben destekliyorum. Yapamayacağım bir şeyin sözünü vermem. Nasıl hesaplandığını bilmiyorum ama ben kendi hesabımı biliyorum."