Bahçeli'den sokak uyarısı: Bedelini ödemeye hazır olmalılar

Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestolar üzerinden CHP’yi hedef alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Demokrasi dışı arayışlara girişenler bedelini ödemeye hazır olmalıdır” dedi. Bahçeli ‘medya’ uyarıları da yaptı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasıyla başlayan ve daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılarak tutuklanmasıyla devam eden süreçte gerçekleştirilen protestolara tepki gösterdi.
“Sokak çare değildir” diyen Bahçeli, CHP’ye sert eleştirilerde bulunarak “Sokağa davet edilenlerin karşısına 15 Temmuz'da olduğu gibi başkaları dikilirse kaçınılmaz çatışma nasıl önlenecek, olayların önüne nasıl geçilecektir?" ifadelerini kullandı.
MEDYA KURULUŞLARI AÇIKLAMASI
Türkgün gazetesine değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, medyaya yönelik de eleştirilerini paylaştı. "Her uyarısında haklı çıkan partimiz, CHP'nin sorumsuz tutumunun yol açacağı sonuçlarla bir kez daha haklı çıkmayı asla arzu etmemektedir" diyen Bahçeli, “Medya kuruluşlarının imkanlarını kamuoyunu yanlış yönlendirecek şekilde kullanmaları önlenmelidir.
Peşinen söylemek gerekir ki, toplumu yönlendirme gücü olan medyanın sadece basın özgürlüğüyle izah edilemeyecek yıkıcı yayınlar yapmasının önüne geçilmesi şarttır” ifadelerine yer verdi.
Sokak protestolarını hedef gösteren Bahçeli, "CHP'nin başlattığı, bazı kadrolu yorumcular tarafından da desteklenen, büyük bir şuursuzluk ve tahammülsüzlük örneği olan sokak çağrıları, Türkiye'nin çok tehlikeli bir sürece sokulmaya çalışıldığına işaret etmektedir. Bu çağrı, toplumsal huzuru tehdit ettiği için kamu düzenin bozmaya dönüktür. Topluma kin ve nefret saçan müzmin Cumhur İttifakı hasımları, ümitsiz vaka siyasetçiler, her türlü yalanla, 'Cumhur İttifakı gitsin, ülke yanarsa yansın' anlayışıyla demokrasi dışı arayışlara zemin oluşturma niyetlerini malum televizyon kanallarında açık etmektedirler” dedi.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
"Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin başlattığı, bazı televizyon kanallarının kadrolu yorumcuları tarafından da desteklenen, büyük bir şuursuzluk ve tahammülsüzlük örneği olan sokak çağrıları, Türkiye’nin çok tehlikeli bir sürece sokulmaya çalışıldığına işaret etmektedir.
Bu çağrı toplumsal huzuru tehdit eden sonuçlar doğurabilecek niteliktedir ve bu yönüyle kamu düzenini bozmaya dönüktür. Muhalefetin bilimsellikten ve gerçeklikten uzak, yalnızca popülist söylemlere dayanan politik yaklaşımları, siyaset kurumunun güvenilirliğini sorgulanır hale getirmektedir.
“MEDYANIN YIKICI YAYINLAR YAPMASININ ÖNÜNE GEÇİLMESİ ŞART”
Nitekim bugünkü CHP siyaseti ahlaki ilkelerden ve samimiyetten uzak, yalan ve iftiraya dayalıdır.
Kendi kuruluş değerleriyle barışık olmayan Atatürk’ün aziz mirasına ihanet içerisindeki CHP, başkalarına da doğru ve dürüst olamamaktadır.
Daha da üzücü hatta utanç verici olan ise, bazı medya yorumcularının bu sorumsuz söylemleri desteklemesi ve körüklemesidir. Medya yorumcularının, toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme görevlerini yerine getirirken büyük bir sorumluluk içinde hareket etmeleri meslek ilkelerinin de bir gereğidir.
Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan medyanın ahlaki ilke ve standartlara uygun hareket etmesi için, idari ve hukuki düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra medyanın kendi özdenetim mekanizmalarının geliştirilmesi de sağlanmalıdır. Medya kuruluşlarının imkanlarını kamuoyunu yanlış yönlendirecek şekilde kullanmaları önlenmelidir. Peşinen söylemek gerekir ki, toplumu yönlendirme gücü olan medyanın sadece basın özgürlüğüyle izah edilemeyecek yıkıcı yayınlar yapmasının önüne geçilmesi şarttır.
Siyasi partilerin ve televizyonların, toplumu sokağa çağırması, şüphesiz ki toplumsal düzeni tehdit eden sonuçlara yol açabilecektir. Tarihte birçok örnek, bu tür eylemlerin genellikle provokasyonlar veya kontrolsüz grupların müdahaleleri sonucu çatışmalara dönüştüğünü göstermektedir.
Siyasetin sağlıklı çözümler üretme fonksiyonundan uzaklaşan Cumhuriyet Halk Partisi, belli ki iktidarı, tarihin çöplüğündeki kirli sayfaları yeniden açarak elde etmeye yönelmiştir. Oysa demokrasiyi ve Atatürk’ü araçsallaştırma peşinde olanların, milli iradeye ve seçilmişlere saygı göstermenin demokrasinin ve toplumsal huzurun güvencesi olduğunu iyi bilmeleri gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), ifade ve toplantı özgürlüklerini tanımakla birlikte, bu hakların sınırsız olmadığını açıkça belirtmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’nci maddesi, toplantı ve örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alırken,
- Kamu düzeninin korunması,
- Toplumun güvenliği,
- Suç işlenmesinin önlenmesi,
- Başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması,
yönünde kısıtlamalar getirmiştir. Hatta aynı maddede, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca bu hakkın kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilebileceği belirtilmiştir. Bu yönüyle de kamu düzenini bozacak, toplumun huzurunu tehlikeye atacak eylemlerin engellenebileceği ifade edilmiş ve gerektiğinde devlet otoritesi tarafından bazı kısıtlamaların getirilebileceği evrensel hukukta bir norm halini almıştır.
Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Demokratik bir toplumda fikir ayrılıkları, şiddet ve çatışma yerine diyalog ve müzakere yoluyla çözülmeli, tüm kesimler, ortak bir gelecek için birlik duygusuyla hareket etmelidir. Bunun için en önemli platform da Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bu doğrultuda milli iradeye dayanan seçilmişlere saygı göstermek, demokratik sürecin ve hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Eleştiri demokratik bir haktır; ancak bu hak, milli iradeyi ve seçilmişlerin meşruiyetini hedef alan, şiddet içeren yıkıcı yöntemlere dönüşmemelidir.
Milli iradeye ve halkın kararlarına yönelik tehditlerin yalnızca hükümeti değil, aynı zamanda demokrasiyi de hedef aldığı açıktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra da bunların arasına “tek adam rejimi” yalanı eklenmiştir.
“ALENİ ÇAĞRI YAPILMAKTADIR”
Cepheleşmeye dönüştürülmeye çalışılan bu alanlar üzerinden özellikle bazı televizyon kanallarında toplumsal isyana teşvik, ülkede kaos ve kargaşa çıkarmak için aleni çağrı yapılmaktalar. Seçilmiş olmak suç işleme özgürlüğü kazandırıyor gibi davranılmaktadır.
Topluma kin ve nefret saçan, müzmin Cumhur İttifakı hasımları, ümitsiz vaka siyasetçiler her türlü yalanla “Cumhur İttifakı gitsin, ülke yanarsa yansın” anlayışıyla demokrasi dışı arayışlara zemin oluşturma niyetlerini malum televizyon kanallarında açık etmektedirler.
“SOKAKLAR ÇARE DEĞİLDİR”
Yaşanan sokak olaylarının sosyal maliyeti hem devrimciler hem de ülkücüler açısından çok yüksek oldu. Bunların sonucunda Türkiye’ye ödetilen ekonomik, sosyal ve siyasi bedel milletimizin hafıza kayıtlarındadır. O sebeple sokaklar çare değildir.
Şayet sokağa davet edilenlerin karşısına 15 Temmuz’da olduğu gibi başkaları dikilirse kaçınılmaz çatışma nasıl önlenecek, olayların önüne nasıl geçilecektir? Sokak çağrısı yapan provokatörler acaba o vakit ortada bulunacaklar mı yoksa çoktan ülkeyi terk etmiş mi olacaklar. Bunlar, aynı zamanda da Türkiye’de tek adam rejimi olduğuyla yatıp kalkanlardır. Milletin yüzde 52’sinin oyunu alarak seçilen Cumhurbaşkanı, tek adam olarak ifade edilemez.
Hal böyle iken demokratik düzende, katılımcılıkla topluma faydalı çözümler üretilmesi gerekirken, insanları cephelere ayırarak sokak çağrısı yapmak nasıl bir şuursuzluk ve sorumsuzluktur? Sokakların karşıtlık ekseninde karıştığı bir ortamda sokak çağrısı yapan televizyonlar hedef alınırsa kışkırtıcılar bunun altından nasıl kalkacaklardır? Bu yönüyle Cumhuriyet Halk Partisi vatana ve millete, toplumsal bütünlüğe alenen karşı tavırdadır.
“BOYKOT HAK İŞGAL SUÇTUR”
Boykot bir hak, işgal ise suçtur. Bugünkü CHP yönetimi sokak çağrısı yaparken acaba hala bu düşüncede midir? Demokrasi dışı arayışlara davetiye çıkarıp darbe beklentisi içine mi girmiştir?
Yoksa, Gezi eylemlerinde ve 15 Temmuz’da yapamadıklarını şimdi yapabileceklerini mi sanmaktadır? Şayet bu düşüncede iseler geçmişin tecrübe edilen karanlık dönemlerine özlem duyanlar, bunun ağır bedelini de ödemeye hazır olmalıdır. Zira demokrasiye şaşı bakan kim varsa karşımızdadır.
Birçok uyarısı zaman içinde doğrulanmış, haklılığı defalarca teyit edilmiş olan Partimizin söylediklerinin bir erken uyarı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ikazen hatırlatıyorum.
Her uyarısında haklı çıkan Partimiz, CHP’nin sorumsuz tutumunun yol açacağı sonuçlarla bir kez daha haklı çıkmayı asla arzu etmemektedir. Tarihimizin çeşitli dönemlerinde yapay kutuplaşmalar toplumsal yarılmalara, milli birliğin örselenmesine sebep olmuştur. Oysa milli birliğin güçlendirilmesi, milli bekanın teminindeki en etkili unsurdur.
Sorumlu siyaset anlayışının bir gereği olarak “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” şiarı ile siyaset yapan Partimiz, zorlu dönemlerin aşılmasında, egemenlik haklarımıza sahip çıkılmasında, milli birliğimizi muhafazada ve demokrasinin önünün açılmasında her zaman tarihî bir görev üstlenmiş, önemli bir fonksiyon ifa etmiştir.
“DEMOKRATİK DÜZENE SALDIRIDIR”
Tüm vatandaşlarımızı “Her şeyden önce Türkiye” ve “Herkes eşittir Türkiye” anlayışı ile “millî birlik ve kardeşlikte buluşmaya, Türkiye’nin kutlu geleceğini hep birlikte inşa etmeye” çağırmaktadır.
Milli birliğin tesisine hayati önem atfeden Partimiz, program ve politikalarında toplumsal uzlaşma alan ve dinamiklerini ortaya koymakta, bunu hayata geçirmek için gayret göstermektedir. “Toplum kesimleri arasında siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda sağlanabilecek asgari uzlaşmanın toplumda geniş tabanlı bir uzlaşmayı tesis edebileceğine inanmaktadır.
Etnik kökeni, dini inancı, cinsiyeti, mezhebi, siyasi ve ideolojik aidiyetine bakılmaksızın devletimizin kuruluş esaslarına, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlılık, ülkemizi hep birlikte geleceğe taşımaya dönük kararlılık, bunun için yeterli olacaktır.
Böylesi bir uzlaşma vasatının oluşturulmaya çalışıldığı bir ortamda CHP’nin ve cumhur ittifakı karşıtı küçük partilerin toplumu isyana, ayaklanmaya, sokağa çağıran tutumları söz ve eylemleri tekraren ifade etmek gerekir ki demokratik düzene aleni saldırıdır.
Başta CHP olmak üzere cepheleşmeden medet uman siyasi partileri, televizyon sahiplerini, yorumcuları, siyasi ikbalini sokakların şiddetine bağlamış olan düşkünleri uyarıyorum.! Demokrasi dışı arayışlara girişenler bedelini ödemeye de hazır olmalıdır !
Milli birliğin güçlendirilmesine ve terörsüz Türkiye’nin inşa edilmesine provokasyonlarla mani olma arzusunda olanlar kaybedecektir. Kim olursa olsun emperyalizme uşaklık edenler bu topraklarda yeşeremeyecektir.
Terör, sabotaj, provokasyon, isyan ve benzeri düşünce sahipleri emellerine ulaşamayacak, Türkiye’nin huzur iklimini bozmak isteyenler asla başaramayacaktır.
Türkiye’nin yükselişine kimse mani olamayacak, Türk ve Türkiye yüzyılı adım adım inşa edilecektir. Bunun için Türkiye’nin önemli bir şansı olarak gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ve Cumhur İttifakına inançla sahip çıkıyoruz.
Erol Güngör’ün “Türk halkının kararlarına güvenmek gerekir; çünkü Türk halkı tarihte hiçbir zaman yanlış bir karar vermemiştir.” ifadesinden ilhamla; Türk milletinin ferasetine güveniyor, basiret ve karakterinin yüksek, iradesinin sağlam, verdiği kararların da doğru olduğuna inanıyoruz”