AYM’nin hak ihlali kararı verdiği öğretmen Eyüp Birinci’ye oruçluyken TEM polisleri ağır işkence yapmış
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararını verdiği coğrafya öğretmeni Eyüp Birinci’ye Antalya Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde TEM polislerinin oruçlu iken ağır işkence yaptığı ortaya çıktı.
Bold Medya’dan Sevinç Özarslan’a konuşan eşi Asuman Birinci “Emniyetten arayıp acil iç çamaşırı, terlik isteyince eşime işkence yaptıklarını anladık. Çünkü bir gün önce kıyafet götürdüğümüzde almamışlardı.” dedi.
TR 724'in haberine göre, Anayasa Mahkemesi (AYM), 15 Temmuz’dan sonra Antalya’da gözaltına alınan ve copla yapılan işkence sonucu bağırsaklarından ameliyat edilen 46 yaşındaki Eyüp Birinci’nin şikâyeti üzerine başlatılan ve ‘kovuşturmaya gerek yoktur’ denilerek kapatılan soruşturmanın hak ihlali olduğuna hükmetti.
18 Mayıs 2021’de verilen kararda, “Kötü muamele yasağı mutlak bir yasak olup ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. Terör ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile kötü muamele kesin olarak yasaklanmıştır.” denildi. Eyüp Birinci’ye 40 bin TL tazminat ödendi.
Antalya Karatay Anadolu Lisesi’nde coğrafya öğretmeni olarak görev yapan Eyüp Birinci, Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 24 Temmuz 2016’da gözaltına alındı. Hemen ardından 1 Eylül’de çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi.
25 gün gözaltında kalan Eyüp Birinci, Antalya 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 19 Ağustos 2016 tarihli kararıyla tutuklanarak Antalya L Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. Şu an Elmalı T Tipi CİK’te kalan Birinci 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Dosyası Yargıtay’da bulunuyor.
Birinci gözaltındayken çırılçıplak soyuldu, ayağı ıslatılıp copla dövüldü, ağır küfür ve hakaretler ile cinsel işkencelere maruz kaldı. Polislere oruçlu olduğunu söyledikten sonra kendisine verilen su ile orucunu açan Birinci bir süre sonra fenalaştı. Muayeneye gelen doktor iç kanama geçirdiğini söyleyince hastaneye yoğun bakıma kaldırıldı.
Eyüp Birinci’nin eşi Asuman Birinci, “Eşim gözaltındayken bir gün Antalya Emniyetinden aradılar ve bizden acil olarak iç çamaşırı ve terlik istediler. Biz tabi şok olduk. Benim orada babam var, kardeşim var. Birkaç gün önce kıyafet, terlik, çamaşır, deterjan götürmüştük ama hiçbirini kabul etmediler. Şimdi niye acil istiyorlar? Ne oldu derken avukat gönderdik, görüştürmediler. O zaman eşime işkence yapıldığını anladık.” dedi.
Eşinin ve babasının aynı gün gözaltına alındığını belirten Asuman Birinci, “İşkence yapıldığını babam içeride, biz dışarıda fark ettik. Hatta babam genç bir öğretmene de işkence yapıldığını anlıyor. ‘Ne oldu oğlum’ diye soruyorlar gence, ‘sakın dokunmayın bana, bir şey sormayın’ diyor. Sonra genç bir polise ‘Burada Eyüp diye biri vardı, ne oldu ona, kaç gündür gelmiyor’ diye soruyor. Damadı olduğunu söylemiyor. Polis memuru ‘İyi değil durumu, yoğun bakımda’ deyince babam yıkmış ortalığı. Bütün polisler herkes aşağıya inmiş, bir taraftan susturmaya çalışmışlar. Babamı sırf eşimin işkence gördüğünü duydu diye 10 ay içeride tuttular.” ifadelerini kullandı.
İşkenceden şüphelenince savcılığa başvuran Asuman Birinci, eşinden haber alamadığını, sağlıklı halde emniyete götürülen eşinin hastaneye kaldırıldığını duyduğunu belirterek şikayetçi oldu. Savcı Asuman Birinci’ye eşinin iyi olduğunu, karnının ağrıdığını ve hastaneye kaldırıldığını söyledi.
Eşinin Antalya Atatürk Devlet Hastanesi’nde 411 nolu odada yattığını öğrenen Birinci hemen yanına gitti. Kapıda kimseyi göremeyince direkt odaya girdiğini ifade eden Asuman Birinci, “Yanında polis vardı. Sizin ne işiniz var burada diye bizi hemen çıkarmak istedi. Kardeşimle birlikteydik. Ben o sırada eşime ne olduğunu sordum. Çok dövdüklerini eziyet ettiklerini söyledi. Eşim de başımıza bir şey gelmesinden endişelenince gitmemizi istedi, kendinize dikkat edin, dedi.” diye konuştu.
21 gün boyunca hastaneye gidip geldiklerini belirten Birinci şöyle devam etti: “Ben gidemesem de annem, kardeşim gitti. Biz eşimin başına gelenleri yabancı gazetecilere, başka yerlere fakslar çekerek anlatıyorduk. Fotoğraf istediler. Kardeşim bir gün çekmeyi başardı ama polis fark etmiş. Telefonu aldılar, hala vermediler. Kardeşim fotoğraf çektiği için 7-8 ay hapis yattı. Eşimin şu an sağlığı iyi. Bir sıkıntı yok ama psikolojisini bilemiyorum. İnşallah iyidir. Güçlü olmaya çalışıyor. İyi gibi görünüyor ama tam olarak çıktıktan sonra göreceğiz.”
Gözaltında olduğu sırada 7 kez doktor muayenesinden geçirilen Birinci için, vücudundaki ağır darp izlerine rağmen, “darp ve cebir izi yoktur” raporu verildi. Ancak sonraki iki muayeneye gelen doktorlar, Birinci’nin vücudundaki işkence izlerini tespit etti ve karın ağrısı şikayeti nedeniyle hastaneye sevkine karar verdi. Hastaneye sevk edilen Birinci’nin kalın bağırsağının yırtıldığı saptandı. Ameliyata alınan Birinci, 21 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra taburcu edildi.
Eyüp Birinci’nin işkence gördüğüne dair Antalya Başsavcılığı’na yaptığı soruşturmayı savcı emniyetten gelen ‘başı dönüp merdivenden düştü’ ifadelerine dayanarak kapattı. Ne Adli Tıp raporunu değerlendirdi ne aynı dönemde gözaltına tutulan tanıkların ifadelerini aldı ne de Emniyetten ‘yok’ denilen kamera görüntülerini yeniden istedi. Aslı Birinci ve kardeşlerinin çabalarıyla Eyüp Birinci’nin yaşadıkları o dönemde Deutsche Welle English ve France 24‘e de haber oldu.
Bunun üzerine 25 Ocak 2018’de AYM’ye başvuran Birinci’nin dosyası 18 Mayıs 2021’de karara bağladı. AYM kararda Birinci’nin batın bölgesinde meydana gelen yaralanmanın basit bir merdivenden düşme ile oluşmasının tıbben mümkün olmadığı belirtti, eksik soruşturma yapıldığını kaydetti.
Eyüp Birinci’nin 24 Ağustos 2016’da savcılıktaki ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
“… gözaltına alınıp evimden ekip aracılığıyla KOM Şubeye götürülürken evimde arama yapan ismini bilmediğim esmer bir komiser arabada giderken bana şubeye gidince ben senin dalağını s…’ diye küfür etmişti. Daha sonra nezarethaneye giriş için muayene götürüp adli raporum aldırıldı. Bunun öncesinde de parmak izim alındı. Rapor alındıktan sonra kom şube müdürlüğünün üst katlarına çıkarıldım. Ancak hangi kata çıkarıldığımı bilmiyorum.
Yanında tutanakları yazan İbrahim diye hitap ettikleri bir polis memurları ile birlikle beni odaya aldılar. Odaya alındığımda 3 tane cümleyi dakikalarca bağırtılar. Bu cümleler ‘fetö senin a… k… seni s…’ diye bağırttılar. Bu şekilde kapıyı açıp polis memurlarına dinlettiriyorlardı. Benim sesim azaldıkça ayaklarıma dizlerime basıp, ters kelepçe bileklerimde olduğu halde bağırtıyorlardı. Kalın gazete rulosuyla kafama gözüme vuruyorlardı. Burnumu dolaba çarptırdılar. Burnum kanamaya başladı. Burnum kanar şekilde üst kata çıkarttılar. Tampon yaptılar.
Beni döven evimde arama yapan ve yanındaki İbrahim isimli polis memurudur. İbrahim isimli polis memuru bana vurmadı. Sadece geçerken hafif bir tekme vurdu. Tamponu yaptıktan sonra aşağıdaki odaya indirip dövmeye başladı. Kafanı kaldır, yüzüme bak diyerek yüzüme gözüme vurdu. Yüzüme vurunca tekrar burnum kanamaya başladı. Bu esnada savcı geldi.
Nezarethaneye indirmemiz gerekiyor diyerek tampon yapıp indirler. Sonra bir tutanak bana okumama imkan vermeden imzalattılar. Nezarethaneye indirildim. Nezarethanede yaklaşık 9-10 kişi idik. Bu bahsettiğim olay gözaltına alındığım 24 Temmuz günü oldu.
Akşam saat 21.30-22.00 sıralarında tekrardan rapor için nezarethanenin karşısında bulunan avukat görüşme odasına götürdüler. Burada ismini bilmediğim bir doktor gelip baktı. Bende darp olduğunu söyledim. Kaburgalarımın ve karnımın ağrıdığını söyledim.
Doktor beni muayene edeceği sırada doktor beni muayene etmeden çıktı. Polis ve doktor dışarıda görüştü. Doktor tekrar gelip, kulağıma baktı, ensemde şişlik vardı. Kendisine darp gördüğümü söyledim. Doktor bana bunlar basit şeyler önemli değil dedi. Sonraki günlerde de herhangi bir darp cebir görmedim. Aynı doktor gelip muayene edip, bize rapor düzenliyordu. 4 gün boyunca doktor baktı.
28 Temmuz Perşembe günü saat 19.00 sıralarında sorgu için yukarıya götüreceklerini söylediler. İsmini bilmediğim bir memur tarafından gözlerim kalın bezle bağlandı. Asansörle yukarıda çıktık. Kaçıncı kat olduğunu bilmiyorum. Asansörden çıktıktan sonra yürü, eğil, çömel şeklinde talimatlar vererek bir odaya alındım. Sorguyu beni gözaltına alan komiser yapıyordu. Gözlerim bağlı idi. Odada 3-4 kişi olduğunu hissettim. Ancak beni gözaltına alan komiser konuşuyordu.
Kişisel bilgilerimi alıp kaydettikten sonra benim söylediklerimi yazdılar. Bana seni çok iyi tanıyan gizli tanık var. Her şeyi biliyoruz diyerek bildiklerini anlat, Antalya’da ne işin var diyerek çırılçıplak soydular. Ben bildiklerimi anlattım. Gözaltına alan ismini bilmediğim komiser olduğunu düşündüğüm yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı. 2 saat sürede bu şekilde hızlı bir şekilde, ayaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak, seni hadım ederim, şeklinde sözler söyleyerek işkenceye devam ettiler.
Yüzüstü yatırtıp, sağ kolumu ve sol kulumu geri çevirerek bu polis memuru bana bu şekilde işkence yaptı. Sonrasında sırt üstü döndürüp ayaklarımı ıslatıp copla vurmaya başladılar. Sonra her iki koluma da copla vurdular. Boynumu ıslatıp copla boynuma da vurdu. Bu nedenle kollarımda ve boynumda birçok morluk oluştu. Hatla cobu ağzıma sokup ağzımda çevirdi. ‘Senin tırnakları sökeceğim’ dedi. Sonrasında kaldırıp yumrukla vurmaya başladı.
Her vurduktan sonrada dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdu. En sonunda sana sürprizim var dedi. Karını ve kızını getireceğim buraya gözlerini açacağım neler yapacağım dedi. Daha sonra üstünü giyin dedi. Ben ayakta duramıyordum. Yardım ettiler üstümü giyindim. Odada bir iki kişi daha olduğunu hissediyordum ancak beni gözaltına alan polis olduğunu kesin biliyorum. Gözlerim bağlı olduğu için göremiyordum.
Ben giyindikten sonra eğil kalk diyerek bir yere götürdüler. Bu komiser olduğunu düşündüğüm polis seni burdun iteklesem ölsen kimsenin haberi olmaz, seninle işim bitmedi, görüşeceğiz dedi. Beni sonra eğil, kalk diyerek yürüttü. Merdivenden indirmeye başladı. Her basamakta karnıma vuruyordu. Bir merdiven boşluğuna inerken merdivenin başında arkamdan itekledi. Ayağım kaydı. Bir iki basamak düştüm. Tam düşmediğim için bana küfür etti.
Beni tekrar nezarethaneye indirdiler. Nezarethane ve avukat görüşme odasının oradaki boşlukta sandalyeye oturtup elimi yüzümü yıkattılar. Sonra oruçlu olduğumu söyledim. Bana su verdi. Sonrada beni nezarethaneye götürdü. Bunu yapan memur başka bir memurdur. Beni döven polis değildi. Nezarethanede abdest alıp, orucumu açtım. Sonra fenalaştım. Beni mescide aldılar. Doktor kontrol saatine kadar mescitte kaldım.
Nezarethanede bulunan gözaltındaki şahıslar, benim başıma birçok polis geldi. Orada beni doktora gösterdiler. Oradaki Süleyman isimli polis memuru bana başımızı belaya sokma, oruçluyken başını döndü, yaralandım diye ifade ver dediler. Kollarıma girdiler. Doktorun kapısına götürdüler. Ben bir şey söylemeden doktor bey bu oruçlu idi düştü, yaralandı şeklinde sözler söylediler. O anda bayıldım. Ayıldığımda mescitte idim. Başımda başka doktor vardı. Ancak başka bir doktordu.
Mescitte polisleri dışarı çıkartıp bütün vücuduma baktı. Karnımın ağrıdığımı söyledim. Sen iç kanama geçiriyorsun, ölüm tehliken var dedi. Ambulans çağırdılar. Beni ambulans ile Eğitim ve Araştırma Hastanesi götürdüler. Hep aynı şeyi söylüyorlardı. Oruçlu idi kafası döndü diyorlardı. Beni muayene eden doktorlarda benim vücudumdaki morlukları görüyorlardı.
Beni Eğitim ve Araştırma Hastanesinde muayene eden doktor merdiven düşmesine benzemiyor dedi. Polisler başımda olduğu için konuşturmadılar. Tetkikler yapıldı. Ameliyat yapılmam gerektiğine karar verdiler. Polisler ameliyattan başka çare yok mu diye soruyorlardı. 28 Temmuz gecesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kaldım. Ameliyatımı Atatürk Devlet Hastanesi’nde ameliyat oldum. 21 gün hastanede kaldım. 12 Ağustos’ta ifadem alındı.
Bir hafta sonra mahkemeye çıktım. Ben 12 Ağustos’ta ifadem alındıktan sonra mahkemeye sorguya çıkarıldığımda korkumdan beni dövdüklerini işkence yaptıklarını söyleyemedim. Avukatla da görüşemedim. Ben korktuğum için herhangi bir şey söyleyemedim. Mahkemeye çıkmadan önce hastane ifadem alındı. Hatta mahkeme huzurunda 18 Ağustos’ta durumu anlatmaya çalıştım. Ancak hasta olduğumu, tutuksuz yargılanmak istediği şeklinde ifadeyi yazdırdı.
Ben cezaevine gidene kadar beni öldüreceklerini sandım. Bana bu şekilde işkence yapan kötü muamelede bulunan polisin adını soyadını bilmiyorum. Bu polis memuru beni evimde ve gözaltını alan ismini bilmediğim görsem teşhis edebileceğim polis memurudur. Kendisinden davacı ve şikayetçiyim. Ben başkasını dövüp dövmediklerini bilmiyorum. Kayınbiraderim ve kayınpederim de gözaltında idi. Onları dövmediler. Gözlerini bağlamamışlar, kötü muamelede bulunmamışlar dedi…”