Aşnas: Ankara, ‘Değerli yalnızlık’tan kurtulmaya çalışıyor! Al Ain Türkçe Özel
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni içeren Körfez turunu ve bu gezide hedeflenenlerin gerçekleşme olasılığını bölgede diplomatik görevler de alan yazar Emir Aşnas Al Ain Türkçe’ye değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Körfez ülkelerini kapsayan yurt dışı gezisine çıktı. Erdoğan’ın bu gezisi, daha öncekilerden kısmen farklılaşarak, Türkiye’nin mali destek arayışlarının da yükseldiği bir dönemde gerçekleşiyor. Aynı zamanda, ziyaretin arkada kalmış olsa da önemli politik noktaları da mevcut. Cumhurbaşkanı’nın Körfez turunu bölgede yıllarca diplomatik görevler de almış olan yazar Emir Aşnas Al Ayn Türkçe’ye değerlendirdi.
Aşnas, Erdoğan’ın gezisinin daha önce hem bölgeye hem de farklı coğrafyalara gerçekleşen gezilerinden farklı anlamlar da taşıdığını, “Cumhurbaşkanı seviyesindeki resmi geziler genellikle siyasi boyutlarıyla ön plana çıkarken, bu kez durum farklı. Erdoğan’ın bu Körfez gezisi daha ziyade ekonomik ve hattâ mali boyutlarıyla, anlamlarıyla kamuoyunun gündeminde. Nitekim Erdoğan’ın bizzat kendisi, ziyareti öncesinde yaptığı basın toplantısında bu ziyaretlerdeki öncelikli gündemin bu ülkelerle ortak yatırım ve ticaret imkanları olduğunu belirtmişti.” ifadeleri ile belirtti. Aşnas, Bakan Şimşek’in bölge turunu da, “Esasen Erdoğan, birkaç gün önce Hazine ve Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanını bu ülkelere ön temaslar ve hazırlıklar için göndermişti.” ifadeleri ile anımsattı.
“BEKLEDİĞİNİ BULMASI GÜÇ”
Aşnas, bir süredir medyada da yer alan, Türkiye’nin Körfez ülkelerinden büyük bir sermaye bekleyişi içerisinde olmasını da gerçekçi bulmuyor, “Türkiye’nin bu ülkelerden beklediği ölçüde sermaye girişlerini sağlaması çok kolay görünmüyor. Öncelikle Türkiye’nin önümüzdeki bir yıllık dönemde geri ödemesi ve/veya yeniden yapılandırması, çevirmesi gereken dış borç tutarı çok yüksek; 200 milyar doların üstünde.
Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermayenin içinde Arap/Körfez sermayesinin tutarı ve oranı hâlâ çok düşük seviyelerde. Türkiye’ye uluslararası doğrudan yatırım sermaye girişleri büyük ölçüde AB, yüzede 60 civarında, kökenli. Körfez ülkelerinin bu sermaye girişindeki payı ise % 5-6 mertebesinde.” dedi. Aşnas, Körfez sermayesinin yatırım amaçlı hareketlerinin de büyük oranda profesyonel yatırım firmalarınca yönetildiğini, bunların da, Türkiye’yi yatırım için cazip ülke konumunda bulmadığının altını çiziyor:
“Körfez ülkelerinden Türkiye’de hükümete yakın kaynakların dillendirdiği gibi kısa vadede 25 milyar dolar tutarındaki ,ki daha önce 50 milyar dolardan bahsediliyordu, bir yatırım girişi beklentisi gerçekçi görünmüyor.” diyen Aşnas, buna karşın bir başka olasılığın da altını çiziyor: “ Cumhurbaşkanı’na ziyaretinde eşlik eden işadamlarının yapacakları ikili görüşmelerdeki rutin iş bağlantıları bir yana, yatırım rakamının büyüklüğü biraz da Türkiye’de hangi varlıkların elden çıkartılacağına bağlı. Bu konuda kamuoyunda gündeme gelen BOTAŞ, Cumhurbaşkan’ı Erdoğan yalanladı. Buna karşılık THY ve bazı limanlardan bahsediliyor.”
“DEĞERLİ YALNIZLIK”TAN KURTULMA ÇABASI
Aşnas, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez turunun daha bütünlüklü bir pencereden de görülmesi gerektiğini belirtirken, “Her ne kadar gezinin siyasi boyutları arka planda kalmış olsa da önemsiz değil.
Her şeyden önce bu ziyaret, 2017’de Türkiye’nin Katar’a asker göndermesinden sonra 2021 Ocak ayındaı Suudi Arabistan’daki zirvede gerçekleşen Araplararası (Katar ile S.Arabistan-BAE-Bahreyn) uzlaşma sürecinin bir uzantısı. Nitekim anılan zirveden sonra BAE devlet başkanı Muhammed bin Zayed 2021 Ekiminde, İsrail cumhurbaşkanı Hezog 2022 Martında ve S. Arabistan fili hakimi 2022 Haziranında Türkiye’yi ziyaret etmişlerdi. Yanı sıra Mısır cumhurbaşkanı Sisi’nin de bu ayın 27’sinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi bekleniyor.
Dolayısıyla, bu ziyaret, hükümet çevrelerinin kendi ifadeleriyle içine düştükleri ‘değerli yalnızlık’tan kurtulmak için son birkaç yıldır sürdürdükleri çabalarının ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme girişimlerinin de bir sonucu.” dedi.
ERDOĞAN’I SINIRLAYAN KOŞULLAR
Aşnas, Türkiye’nin bu üst üste gelen hamlelerinin başarısını sınırlayan bir dizi öğe olduğunu da, “Ancak bu girişimlerdeki başarıyı sınırlandıran iki temel öğenin olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, Türkiye ekonomik olarak son derece olumsuz ve Körfez ülkelerine ve sermayesine acil bir şekilde muhtaç olduğu koşullardayken bu ilişkileri geliştirmeye çalışıyor. Bu da siyasi olarak daha fazla ödün vermeyi gerektiren bir süreç.
“SURİYE BAŞLIĞI ARTIK KÖRFEZİN DE GÜNDEMİ”
Aşnas, Körfez ülkelerinin Suriye ile yeniden başlayan ve hızla savaş öncesindeki seviyesine ilerleyen ilişkilerinin de AKP için bir engel olduğunu da belirtti: İkincisi ve daha önemlisi, Arap ülkeleriyle (özellikle BAE ve S. Arabistan ile) ilişkileri daha da geliştirmenin önünde ‘Suriye sorunu’, daha doğru bir ifadeyle Türkiye’nin Suriye’deki konumu duruyor. Zira Suriye’nin belli bir ölçüde istikrara kavuşması artık yalnızca Suriye’nin değil Arap ülkelerinin de önem ve öncelik verdikleri bir başlık. İşte burada sorun, Türkiye’nin tüm söylemine rağmen, bu iki ülkeyle ayrışması ve Suriye’de istikrarın sağlanmasına yönelik adım atmakta ayak süremesi. Bu başlıkta Türkiye’nin Suriye’den kaynaklanan tüm sorunlarına karşın Suriye’de istikrarı sağlayıcı yönde adım atmaya karşı bu direnmesinde en büyük nedenin, Amerika’yı karşısına almamak olduğunu düşünüyorum.”
Aşnas, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin ardından Ankara’nın politik yaklaşımında gözle görülür biçimde Batı eksenine daha yakın bir pozisyon oluştuğunu da belirtirken şu ifadeleri kullandı:
Son olarak, ekonomik/mali sorunlar ve finansman açığı, Türkiye’yi seçimlerden sonra dümeni biraz daha Rusya’dan Batıya doğru kırmak şeklinde bir tercihe yöneltmiştir. Bu da hem siyasi hem de ekonomik açılardan Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle ilişkilerini daha önemli kılmıştır.