ABD’nin hamlesi nasıl okunmalı, İran’ı vurma hazırlığı mı yapılıyor? Al Ain Türkçe Özel

Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, ABD ile İran arasındaki gerginliğe yönelik Al Ain Türkçe’ye yaptığı değerlendirmelerde “Dolayısıyla bu anlaşmazlığın tek çözümü; ya nihai bir anlaşma, ya da sıcak çatışma olacaktır” dedi.
İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, nükleer müzakereler veya Washington ile bir çatışma durumunda, Tahran’ın bölgedeki ABD üslerini vuracağını söylemişti. İran açıklamasının ardından ABD'nin Bağdat Büyükelçiliğini tahliye etmeye hazırlandığı bildirildi. Trump, “Neler olacağını göreceğiz. Çekilme kararını personelimize bildirdik” açıklamasını yaptı.
Orta Doğu Uzmanı Haydar Oruç, yaşanan gelişmeleri Al Ain Türkçe için değerlendirdi. “Bu gelişmeler nasıl okunmalı, ciddi bir kriz beklenmeli mi?” sorularımızı yanıtlayan Oruç, “Trump yönetiminin Nisan ayında hiç beklenmedik bir şekilde İran ile nükleer müzakerelere başlaması -her ne kadar bu müzakerelerin bir anlaşmayla sonuçlanması beklenmese de- ABD’nin yeni Ortadoğu politikasında radikal bir değişim ve dönüşüm olacağı yönünde görüşlerin ortaya atılmasına yol açmıştı” hatırlatmasını yaptı.
Oruç, “ABD’nin artık Ortadoğu politikasını belirlerken İsrail’i merkeze koymayacağı, daha ziyade bölgedeki çatışmaların sona erdirilmesi ve bölgenin istikrara kavuşması ve bu sayede ABD’nin rahatlıkla bölgeden çekileceği bir ortamın oluşmasının arzu edildiği ifade ediliyordu” dedi.
Haydar Oruç
“TRUMP KONUYU HAFİFE ALDI”
“ABD’nin Suriye konusunda takip ettiği politika ve Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar ile tesis ettiği yakın iş birliği bu konuda ümitlenmemize yol açmıştı” diyen Oruç, “Ancak tüm bu süreçlerde dahi İsrail’in öncelikle ABD ile İran arasındaki görüşmeleri sabote etmeye çalıştığına şahit olduk. Zira İsrail, ABD’nin İran ile müzakere yapmasını değil, İran’a saldırarak tüm nükleer enerji tesislerini ortadan kaldırmasını ve mümkünse rejimi değiştirip İsrail’e dost bir yönetimin İran’ın başına geçirilmesini istemekteydi. Trump, aradan geçen süreçte kabinesindeki İsrail yanlısı olduğunu düşündüğü kişileri uzaklaştırsa da nihayetinde İsrail’in ABD’nin kılcal damarlarına kadar sirayet ettiğini hesap edememiştir. Hatta İsrail ile daha doğrusu Netanyahu ile kendisinin baş edebileceğini düşünecek kadar hafife almıştır bu konuyu. Ancak İsrail tam da Trump kabinesinde çatlaklar oluşmuşken ve Pentagaon’un bütçesinde radikal bir azaltmanın gündeme geldiği dönemde ABD yönetiminin aklına tekrar İran’a saldırı opsiyonunu sokmayı başarmıştır” ifadelerini kullandı.
Oruç şunları söyledi:
“Bunu yaparken de, bir taraftan ABD’nin desteği olmaksızın İran vurulacak denilirken, diğer taraftan da İran’dan gelen yüksek perdeden cevaplar ABD’yi ister istemez çatışma hattına sokmuştur.
Zaten ABD’nin müzakereler kapsamında İran’dan talep ettiği şeyleri İran’ın kabul etmeyeceği ortadayken, Trump yönetiminden gelen , “eğer İran bunları kabul etmezse geriye sadece askeri seçenekler kalıyor” şeklindeki açıklamalar ortamı iyice germiştir. Doğal olarak İran tarafı da, İsrail’in tek başına veya ABD ile işbirliği içerisinde İran’ın nükleer tesislerini hedef alması halinde ABD’nin bölgedeki üslerini hedef alacağını açıklayarak, olabileceklerden ABD’yi sorumlu tutacağını ve karşılık vereceğini ilan etmiştir.
Dün akşam itibariyle ABD’nin Bağdat büyükelçiliğinden sonra Kuveyt ve Bahreyn’deki personeli ve ailelerinin bölgeyi tahliye etmesine yönelik bir emir yayınlamasıyla süreç yeni bir evreye geçmiştir. Zira ABD’nin muhtemel saldırılardan önce yaşanabilecek misillemelere yönelik tedbir almak maksadıyla bölgedeki askerlerini tahliye ettiğine daha önce de şahit olmuştuk. Bugün de benzer emrin verilmesi doğal olarak İran’a yönelik saldırının çok yakın olduğunu düşünmemize yol açmıştır.
Tüm bunlara rağmen ortaya atılan bazı iddialar ise, ABD’nin hala İran’ı ikna etme peşinde olduğunu, tüm bu hazırlıkların da İran’a ne kadar ciddi olduklarını göstermek maksadıyla yapıldığını ileri sürmektedir. Fakat İran tarafı da ABD’nin bu gibi oyunlarına alışkın olduğu için bu manevralardan fazla etkilenmemekte, ABD’ye yönelik tehditlerini tekrar etmekten geri durmamaktadır.
“SÜRECİN NEREYE EVRİLECEĞİNİ TAHMİN ETMEK ZOR”
Gelinen noktada Trump’ın, İsrail’in tüm baskısına ve ayak oyunlarına rağmen İran ile doğrudan çatışmak istemediği anlaşılmaktadır. Bunun yerine İsrail’i de tatmin edecek şekilde İran’ın nükleer silaha erişmesini engelleyecek bir anlaşma yapmayı tercih etmektedir. Ancak bu konuda hem İsrail’in süreci zehirlemesi hem de İran’ın ABD’nin taleplerini bir egemenlik meselesi olarak algılayıp karşı durması nedeniyle bir çıkmaz yaşanmaktadır.
Tarafların dün geceden itibaren teyakkuz durumuna geçmesi, en ufak bir kıvılcımda bile yıkıcı bir savaşa yol açabilecek mahiyettedir. Bu yüzden tarafların soğukkanlılıkla hareket etmesi ve karşı tarafı tahrik edecek söz ve eylemlerden sakınması gerekmektedir. Zira böyle bir şey yaşanması tam da İsrail’in istediği sonucu doğuracaktır. Bir kere çatışma başladıktan sonra sürecin nereye evrileceğini ise tahmin etmek çok zordur.
Mevcut taktik resme bakıldığında İsrail’in ABD’nin desteği olmaksızın İran’ı vurması ihtimal dahilindeyken, İran’ın cevap vermesi halinde sürece ABD’nin dahil olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla ABD’nin hem İsrail’i böyle tek taraflı adımlar atmaktan alıkoyması, hem de İran’ı kışkırtıcı mesajlar vermeye zorlayacak bir konuşlanma içerisinde olmaması gerekmektedir.
Aslına bakarsanız İran’ın bu konudaki tutumunun kendi içinde bir rasyonalitesi vardır. Zira İran da ABD ile doğrudan çatışmak istememekte ancak İsrail’in tehditlerine de boyun eğmeyi zül görmektedir. Fakat bu gerginliğin eninde sonunda bir çatışmaya dönüşmesi ve tarafların kozlarını paylaşması da kaçınılmaz gözükmektedir. Zira ne İsrail’in, ne de İran’ın mevcut pozisyonlarından geri adım atacağı değerlendirilmemektedir. Dolayısıyla bu anlaşmazlığın tek çözümü; ya nihai bir anlaşma, ya da sıcak çatışma olacaktır.
“BÜYÜK ÇELİŞKİ VE ÇİFTE STANDART”
Bu konuda ıskalanan bir husus vardır ki bu konunun da mutlaka gündeme getirilmesi gerekmektedir. Malum olunduğu üzere bölgede sadece İsrail’in nükleer silaha sahip olduğu bilinmesine rağmen, İsrail bu silahları imha etmeye zorlanmazken başta İran olmak üzere bölge ülkelerinin bırakın nükleer silahı, nükleer enerji için bile nükleer teknolojiye erişmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Bu durum büyük bir çelişki ve çifte standarttır. Zira eğer İsrail de nükleer silaha sahip olmasaydı, daha doğrusu Batı İsrail’in nükleer silaha kavuşmasına izin vermeseydi, bölgedeki diğer ülkelerin de nükleer silah peşinde koşmasına gerek kalmayacaktı. İsrail’de nükleer silah varken ve son dönemde İsrailli siyasetçilerin Gazze’ye atom bombası atılması gerektiğine dair sözleri medyaya yansımış iken, diğer ülkelerin bundan mahrum olmasını beklemek gerçekçi değildir.
Özellikle dünyada yeniden sadece gücün geçer akçe olduğu bugünlerde, her ülkenin kendi güvenliğini garanti altına almak için nükleer silah edinmek istemesi gayet anlaşılır bir husustur. Hele de yanı başınızda size düşmanlık besleyen bir ülke nükleer silaha sahipse, sizin de nükleer silaha sahip olmak için her şeyi yapabileceğiniz unutulmamalıdır. Dolayısıyla ABD’nin ve E3 ülkelerinin İran’a yönelik baskılarının benzerini İsrail’e de yöneltmeleri gerekmektedir. İsrail nükleere sahipken diğer ülkelerden bunu yapmamalarının istenmesi hakkaniyetli olmayacaktır”