23 yıllık Ak Parti iktidarında neler oldu, bundan sonra ne olur? / Al Ain Türkçe Özel
Ak Parti iddialı hedeflerle iktidara geldi. Peki aradan geçen 23 yılda bu hedeflerde nasıl bir yol alındı? Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı hem bu soruya cevap verdi hem de önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini anlattı.
Ak Parti 23. Kuruluş yıldönümünü kutluyor. Ak Parti Türkiye’nin çok partili hayata geçmesinin ardından en uzun süre iktidarda kalan parti oldu. Türk siyasi tarihinin bir dönemine damga vurdu. Kurulduğu günden bu yana girdiği tüm seçimleri kazanan Ak Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde ilk kez ikinci parti konumuna indi. Bunun ardından Ak Parti’de bir değişim sürecinin başlatıldığı açıklandı. Peki Ak Parti’nin 23 yıllık iktidarında neler yaşandı? Ak Parti hangi ideallerle iktidara geldi ve aradan geçen 23 yılda bu konularda neler değişti? Bundan sonra Türk siyaseti nasıl yol alacak? Ak Parti bu değişim sürecinde başarılı olabilecek mi? Tüm bu soruları Gazeteci Yazar Celal Kazdağlı’ya sorduk. İşte Kazdağlı’nın Al Ain Türkçe’nin sorularına verdiği cevaplar...
Ak Parti’yi Türkiye’de iktidara taşıyan dinamikler nelerdi? 23 Yılda Ak Parti iktidarında bu dinamiklerde nasıl yol alındı, neler oldu?
“Ak Parti büyük bir değişim talebinin umudu olarak ortaya çıktı. Ve gerçekten hem ekonomik hem sosyolojik hem de siyasal açıdan sıkışmış olan Türkiye’de yeni bir kapı açarak bir ferahlamaya yol açtı.
Bu toplumun kurulu düzene olan itirazının sesiydi. Mevcut sistem sorunlara çare olamıyor, hiçbir soruna doğru teşhis koyamıyordu. Böyle bir ortamda o ana kadar iktidar olmamış, toplumun hep geride kalmış kesimlerinin sözcüsü olarak Ak Parti öne çıktı ve iktidara geldi.
Geldiğinde mevcut sistemin tüm kurumlarını değiştirmeye başladı. Yerine yeni anlayışlar ve yeni yapılar inşa etti. Bu dönemde batıyla da çok iyi ilişkiler kurdu. Özellikle Avrupa Birliği'ne (AB) üye olma hedefiyle hareket ederek Türkiye’nin içindeki demokratik pek çok adımı attı, anayasal ve yasal değişiklikleri gerçekleşirdi. Kemal Derviş’in bir süre yürüttüğü ekonomik programı aynen uygulayarak, dünyada bol miktarda bulunan finansın Türkiye’ye yönlendirilmesini sağladı ve ekonomide bir istikrar düzenini kurdu.
2008 dünya ekonomik krizini çok ucuz atlatan Türkiye, bu dönemde iç hesaplaşmaya çok fazla gömüldü. Eski sistemle arta kalan yapılarla mücadele, Ak Parti’yi giderek sertleşmeye yönlendirdi.
2013’teki Gezi Olayları bir kırılma noktası oldu. O dönemki toplumsal refleksi ve enerjiyi Türkiye’nin iyiliği için yönetme becerisine sahipken bunun yerine bu potansiyeli karşısına aldı. O ana kadar güvenlikçi politikalarla arasına mesafe koyan Ak Parti, bundan sonra güvenlikçi politikalara dönüş yaptı.
2016’daki darbe girişiminin ardından güvenlik politikaları daha da ağırlık kazandı. Darbe girişimini bastırınca daha demokratik bir yapı kurulabilseydi bugün Türkiye bam başka bir noktada olurdu.
Yarım yamalak uygulanan parlamenter sistemden Türkiye’ye has bir başkanlık sistemine geçiş yapıldı. Bu adımlar toplumu oyun dışına doğru itti. Aynı zamanda toplumun karar süreçlerindeki etkinliği azaldı. Bu durum, sözcüsü olarak geldiği toplum kesimleri ile Ak Parti’nin arasını açtı. Halkın sözcüsü olma ve taleplerini yerine getirmek için yola çıkan Ak Parti bunu kaybetti. Bu aslında hem Ak Parti hem Türkiye’nin kritik eşiği geçememesi durumuydu. Bundan sonra işler kötüye gitmeye başladı.
Peki muhalefet tüm bunlara rağmen neden seçim kazanamadı? Çünkü muhalefet de hazır değildi. Yerel yönetim tecrübelerinden sonra yavaş yavaş muhalefet toplumun taleplerini anlamaya yeni ihtiyaçları fark etmeye başladı ve dışlanmış kitlelerin sözcüsü olma yoluna girdi.
Ak Parti iktidara gelirken gücü halk tabanına yaymak, parayı, serveti olabildiğince toplum kesimlerine dağıtmak istiyordu. İlk yıllarda bu yönde adımlar attı. Ama şimdi servet eskisinden daha da kötü bir şekilde daha dar bir kesimin elinde toplandı. Güç de devlette dar bir kesimin elinde birikmiş oldu.”
Ak Parti yerel seçimlerin ardından bir değişim sürecini başlattı. Bu değişim süreci işe yarayacak mı?
“Ak Parti’nin önümüzdeki dönemde kendini toparlayabileceğini düşünmüyorum. Muhalefet bu fırsatı değerlendirebilirse Ak Parti’nin yerine geçer. Ama Muhalefet de bunu başaramazsa başka bir toplumsal dinamik, hem iktidar hem muhalefeti geride bırakarak iktidar yoluna girer. Ak Parti’nin çabaları bu süreci biraz daha uzatsa da sonuç değişmeyecektir.
Genel seçimlerden sonra Erdoğan, sadece Cumhurbaşkanlığı görevini yürütseydi, Ak Parti kendi dinamikleri içinde bir çıkış yolu bulabilirdi. Erdoğan o dönem “Ben sadece Cumhurbaşkanıyım, siz parlamento olarak bir araya gelin, ben de tecrübelerimi size aktarırım” deseydi Türkiye şimdi başka şeyleri konuşuyor olabilirdi.
Bu noktada ekonomi de önemli bir nokta. Sadece ekonomik tedbirlerle ekonominin düzeleceğini düşünmek yeterli olmaz. Mehmet Şimşek’in liderliğinde uygulanan ekonomik programın demokratik hak ve özgürlüklerle desteklenmesi gerekiyor. Türkiye'ye gelen yatırımcının “ben özgür bir ülkeye gidiyorum, bir sorun yaşarsam mahkemeye gidip hakkımı arayabilirim” düşüncesine sahip olması gerekiyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin sağlanması sadece dış yatırımın artması anlamanı gelmez toplumun oyuna girmesi ve kendi enerjisini ortaya koyma anlamına gelir. Asıl ekonomiyi düzeltecek olan da budur”